Ezginin Günlüğü | 1985 - 2010

Ezginin Günlüğü / Murat Mutlu

Grup Geçmişi


Ezginin Günlüğü, 1982 yılında, İstanbul’da kuruldu. 1980 yılında yapılmış olan askeri darbe yönetiminin baskılarının en yoğun şekilde hissedildiği bu yıllarda, insanların bir araya gelmesi engellendiği için, konser gösteri gibi etkinlikler düzenlemek, bir müzik albümü çıkarmak çok zordu ve bir sürü engelle karşılaşıyordu. Ezginin Günlüğü, bu yıllarda, muhalif bir ses olarak ortaya çıktığı için, bütün bu uygulamalardan nasibini alarak yoluna devam etti.

Bu ilk yıllardaki repertuarında, hem geleneksel halk türküleri ve hem de grup üyeleri tarafından, Nazım Hikmet, Shakespeare, Ritsos, A. Kadir, Mevlana, Kavafis, Paul Valéry, Orhan Veli, Ömer Hayyam, G. Lorca, Şeyh Galip, Sadi gibi çeşitli Türk ve dünya şairlerinin şiirleri üzerine bestelenen kendi şarkıları yer alıyordu.
Emin İgüs, Hakan Yılmaz, Şebnem Ünal, Vedat Verter ve Nadir Göktürk tarafından oluşturulan müzik altyapısını, sahne üzerinde 10 kişilik bir ekiple uygulayan Ezginin Günlüğü, ilk konserini Ocak 1983’te İstanbul’da, Hodri Meydan Kültür Merkezi’nde verdi. Bu ilk konserin kayıtları daha sonra, “İstanbul Konserleri” adı altında kaset olarak da bastırıldı. Daha sonra da İstanbul, Ankara ve İzmir’de birçok konser gerçekleştiren Ezginin Günlüğü, 1985 yılında ilk stüdyo çalışması olan ‘Seni Düşünmek’ albümünü yayınladı. Long Play ve kaset olarak basılan bu çalışma öncesinde grubun kadrosunda birtakım değişiklikler olmuş, Tanju Duru ve Cüneyt Duru gruba katılmış ve ekip Emin İgüs ve Nadir Göktürk’le birlikte, dört kişilik bir çekirdek kadro oluşturmuştu. 1986 yılında 2. LP çalışması olan ‘Sabah Türküsü’ gerçekleştirildi. Emin İgüs’ün askerlik döneminde gerçekleştirilen bu çalışmada şarkıları Hakan Yılmaz ve Gülnaz Göver seslendirmişti.
Bu yıllarda Ezginin Günlüğü’nün sahne repertuarında önemli bir bölümü de Azeri şarkı ve türküler oluşturmaktaydı. Bu yüzden, 1987 yılındaki 3. Albüm çalışması olan ‘Alagözlü Yar’ Azeri müziği üzerine yapıldı. Bu çalışmada, daha önce Mustafa Bülbül, Reşit Behbudov gibi çeşitli Azeri sanatçılar tarafından yorumlanmış Azeri mahnılar kaydedildi. Gene bu albümde, Üzeyir Hacıbekov’un ‘Arşın Mal Alan’ operetinden ‘Gülçehre’yi de Şebnem Ünal seslendirdi.
Daha sonra, 1988 yılında ‘Bahçedeki Sandal’ ve 1990 yılıda da ‘Ölüdeniz’ albümleri çıktı. Bu iki albümün repertuarı, tamamen grup üyeleri tarafından bestelenmiş, çeşitli şairlerin şiirlerinden oluşmaktadır.
1990 yılının sonlarında grubun kadrosunda çok önemli bir değişiklik oldu. Bu süreçte, farklı müzikal ve profesyonel arayışlar gerekçesiyle, Emin İgüs, Cüneyt Duru ve Tanju Duru gruptan ayrıldılar. Eski ekipten kalan tek eleman olan Nadir Göktürk, grubu yeniden oluşturma doğrultusunda çalışmalara başladı. Daha önce grubun çeşitli stüdyo çalışmalarında bulunmuş olan Fatih Saçlı ve 12 Eylül askeri darbesi yüzünden uzun yıllardır Hollanda’da yaşamak zorunda kalmış olan Hüsnü Arkan’ın katılımıyla, Ezginin Günlüğü, yeni bir döneme girmiş oldu.
1991 yılındaki Almanya turnesi, grubun yeniden toparlanması sürecini hızlandırdı. Ve, Hüsnü Arkan (vokal), Arzu Bursa (vokal), Fatih Saçlı (flüt), Nadir Göktürk (keyboard), Sedat Yapıcı (gitar), Erkan Gürer (bas), Güven Şancı (davul) grubun yeni kadrosunu oluşturdu. Ama daha bu oluşum süreci tamamlanmadan, ‘İstavrit’ albümünün kayıtları tamamlandı. Bu albümün özelliği, grubun ilk kez, çeşitli şiirlerin yanında, kendi şarkı sözlerini de üretiyor olmasıdır. 1993 yılındaki ‘İstavrit’ albümü, hem Hüsnü Arkan’ın solistliğinin getirdiği ‘sound’ değişikliği ve hem de ‘şarkı sözü’ yazımının getirdiği farklılıklarla, Ezginin Günlüğü’nün artık yeni bir sayfa açmakta olduğunu hemen belli etmişti. Gene bu yıllarda hem askeri yönetimin yavaş yavaş sivilleşmesi ve hem de Türkiye’de özel televizyonların yayın hayatına girmesiyle, daha önce devlet televizyonunda sansürlenen Ezginin Günlüğü bu özel kanallarda yer almaya başladı. Özellikle 1995’de yayınlanan ‘Oyun’ albümü, klipleri de yayınlandığı için, Ezginin Günlüğü’nün popülaritesini çok artırdı. Daha önce üniversite gençliği ve çok sınırlı bir dinleyici kitlesi tarafından tanınırken, bütün Türkiye tarafından tanınan bir grup haline geldi. Özellikle ‘Düşler Sokağı’ adlı şarkısı, albüm satışlarını 100.000’lerin üzerine çıkardı.
1996 yılında ‘Ebruli’ albümüyle gruba solist olarak Feyza Erenmemiş katıldı. 1997’de eski şarkıların tekrar seslendirilmesinden oluşan ‘Hürriyete Doğru’, 1998’de ‘İlk Aşk’, 2000’de ‘Rüya’ ve 2002’de ‘Her Şey Yolunda’ adlı albümler yayınlandı. Bu tarihte Eylem Atmaca gruba katıldı. Daha sonra, 2003’te ‘İlk Aşk’, 2005’te ‘Dargın mıyız’ albümleri yayınlandı. 2007’de ise, grubun kuruluşunun 25. Yıldönümü dolayısıyla, bir tür tribute albüm olarak ‘Çeyrek’ yayınladı. ‘Çeyrek’te, grubun 25 şarkısının, Türkiye’nin önde gelen 25 şarkıcısı tarafından yapılan seslendirmeleri yer almakta.
Ezginin Günlüğü’nün yaptığı kayıtlarda, grup üyeleri dışında, birçok müzisyen arkadaşımızın da katkısı bulunmaktadır; Sumru Ağıryürüyen (vokal), Ebru Kalabas (vokal), Ayşegül Uslu (geri vokal), Alpdoğan Türeci (geri vokal), Ebru Yılmaz Kale (geri vokal), Bora Yalçınduran (geri vokal), Göksun Doğan (klarinet), Cem Doğan (Viyola), Hüseyin Kaya (piyano), Doğan Dikmen (ney), Güneş Uras (flüt), Kent Mete (viyolonsel), Erhan Pamukbezci (vurmalı), Metin Keşkek (trompet), Zafer Oğuz (davul), Levon Balıkçıoğlu (akordeon), Halis Bütünley (vurmalı), Tanju Erol (klarinet), Ömer Özgeç (gitar), Reyend Bölükbaşı (viyolonsel), Atilla Altınkeser (bas), Cezmi Başeğmez (davul), Güneş Demirci (gitar), Özgür Yurtoğlu (gitar), Serdar Gönenç (vurmalı), Uğur Ustaoğlu (flüt), Mustafa Süder (viyola, keman, klarinet, saksafon), Erkan Oğur (ud, gitar), Selim Atakan (piyano), Göksel Baktagir (kanun), Ayşe Tütüncü (piyano), İlyas Mirzayev (piyano), Özer Arkun (viyolonsel), İsmail Soyberk (bas), Yurdal Tokcan (ud), Can Göktürk (fagot), Kamil Özler (gitar), Renato Voglino (bandeneon), Hüsnü Şenlendirici (klarinet, trompet), Sinan Çelik (kaval), Tolga Bedir (keman, piyano), Ant Şimşek (gitar), Cemal Kaplan (vurmalı), Erdem Sökmen (gitar), Fahri Ünlüce (keman), Çetin Akdeniz (bağlama), Deniz Bayrak (gitar), Muammer Ketencoğlu (akordeon), Cem Aksel (davul), Oğuz Büyükberber (bas klarinet), Kaan Gökhan Varol (piyano), Kadir Şan Tarhan (gitar), Mehmet Akatay (vurmalı), Memduh Akatay (vurmalı) çalmışlardır.
Türkiye’de onlarca şehirde konserler veren Ezginin Günlüğü, Almanya, Hollanda, İsveç, Belçika, İngiltere, Kıbrıs gibi değişik ülkelerde de birçok konser gerçekleştirmiştir. 2010 yılına ‘Eski Arkadaş’ isimli 16. Albümle giren grubun şu anki kadrosu: Hüsnü Arkan, Eylem Atmaca, Cafer İşleyen, Nadir Göktürk, Cem Gezginti, Erkan Gürer ve Gökhan Tümkaya’dan oluşmaktadır.

Diskografi

01-Seni Düşünmek | 1985




1. Gelmiyorsun (Şiir: M. Gündüz Göktürk – Müzik: Nadir Göktürk)
2. Çamdan Sakız Akıyor (Geleneksel)
3. Gökte Uçan Hüma Kuşu (Geleneksel)
4. Ağıt (Geleneksel)
5. Görüş Günü (Şiir: Enver Gökçe – Müzik: Vedat Verter)
6. Bilinmeyen Ülke ( Şiir: Aleksandre Puşkin – Müzik: Emin İgüs)
7. Yıldız Dağı (Geleneksel)
8. Uzundere Barı (Geleneksel)
9. Gelen Benim (Şiir: A. Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
10. Seni Düşünmek Güzel Şey (Şiir: Nazım Hikmet – Müzik: Nadir Göktürk)

------------------

02-Sabah Türküsü | 1986



1. Ayrılış (Şiir: Orhan Veli – Müzik: Nadir Göktürk)
2. Mahpusane Düşünceleri (Şiir: A. Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
3. Aykız (Söz: C. Cangirov – Müzik: Z. Cabbarzade)
4. Yalnız Kuşun Şarkısı (Şiir: Celil Oker – Müzik: Emin İgüs)
5. Sabah Türküsü (Şiir: A. Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
6. Ağıt (Şiir: Oktay Rifat – Müzik: Cüneyt Duru)
7. Sen Giderken (Şiir: Ataol Behramoğlu – Müzik: Nadir Göktürk, Cüneyt Duru, Tanju Duru)
8. Odam Kireç Tutmuyor (Geleneksel)
9. Al Beni Sevecenliğine (Şiir: Şükran Kurdakul– Müzik: Nadir Göktürk)
10. Yaprak (Şiir: Oktay Rifat – Müzik: Nadir Göktürk)

------------------

03-Alagözlü Yar | 1987




1. Alagöz (Geleneksel)
2. Gülçehre (Arşın Mal Alan Opereti’nden)
3. Dutağacı (Geleneksel)
4. Laçin (Geleneksel)
5. Nazeleme (Geleneksel)
6. Alagözlü Yar (Geleneksel)
7. Naçaram (Geleneksel)
8. Semeni (Geleneksel)
9. Küçelere Su Serpmişem (Geleneksel)
10. Nazende (Geleneksel)

------------------

04-Bahçedeki Sandal | 1988




1. Mutlu Olmak Varken (Şiir: A.Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
2. Hürriyete Doğru (Şiir: Orhan Veli – Müzik: Nadir Göktürk)
3. Bahçedeki Sandal (Müzik: Cüneyt Duru)
4. Cin (Şiir: Paul Valéry – Müzik: Cüneyt Duru)
5. Akşam Şarkıları (Şiir: Afşar Timuçin – Müzik: Cüneyt Duru)
6. Yaş Yetmiş (Şiir: Ömer Hayyam (Türkçesi: A. Kadir) – Müzik: Nadir Göktürk)
7. Ayrılıkta Söylenmiş Bir Yaz Türküsü (Şiir: Afşar Timuçin – Müzik: Cüneyt Duru)
8. Düş (Müzik: Tanju Duru)
9. Su Uyur (Şiir: Şeyh Galip, Sadi – Müzik: Nadir Göktürk)
10. Bakışımlar (Müzik: Cüneyt Duru – Tanju Duru)
11. Nöbetçi (Şiir: Şükran Kurdakul– Müzik: Nadir Göktürk)

------------------

05-Ölüdeniz | 1990




1. Japon Balıkçısı (Ölüdeniz) (Şiir: Nazım Hikmet – Müzik: Nadir Göktürk)
2. Bir Masalda Türkü (Şiir: Afşar Timuçin – Müzik: Cüneyt Duru)
3. Şaşırtı (Şiir: Lorca – Müzik: Cüneyt Duru)
4. Bilinmeyen Ülke (Şiir: Aleksandre Puşkin – Müzik: Emin İgüs)
5. Ve Çocuklar (Şiir: A. Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
6. Musahipzade (Müzik: Tanju Duru)
7. Çocuğun Kurguları (Şiir: Afşar Timuçin – Müzik: Cüneyt Duru)
8. Gelmiyorsun (Şiir: M. Gündüz Göktürk – Müzik: Nadir Göktürk)
9. Gece İçinde (Şiir: A. Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)

------------------

06-İstavrit | 1993




1. Hükümsüzdür (Söz- Müzik: Hüsnü Arkan)
2. Galata Köprüsü’nün Şarkısı (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
3. Sardunya (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
4. Beyrut (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
5. Çavuş (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
6. Gemi (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
7. Roman Kızı (Söz – Müzik: Ali Yıldırır)
8. Olur Biter (Şiir: A. Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
9. Hezarfen (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
10. İstavrit (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
11. Sabah (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
12. Ağır Roman (Müzik: Ali Yıldırır)

------------------

07-Oyun | 1995




1. Küçük Hanımın Şarkısı (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
2. Şimdi Sevişme Vakti (Şiir: Sait Faik – Müzik: Nadir Göktürk)
3. Bekle Beni (Şiir: K. Simonov – Çev: Atilla Tokatlı – Müzik: Nadir Göktürk)
4. Vazgeçtim (66. Sone) (Şiir: Shakespeare – Çev: Can Yücel – Müzik: Nadir Göktürk)
5. Küçüğüm (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
6. Oyun (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
7. Düşler Sokağı (Söz: Hüsnü Arkan – Müzik: Nadir Göktürk)
8. Şehir (Şiir: K. Kavafis – Çev: Cevat Çapan – Müzik: Fatih Saçlı)
9. Martı (Söz: Nadir Göktürk – Müzik: Hüsnü Arkan)
10. Kül Vakti (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
11. Bir Eflatun Ölüm (Şiir: Behçet Aysan – Müzik: Nadir Göktürk)

------------------

08-Ebruli | 1996




1. Ebruli (Söz: Hüsnü Arkan – Müzik: Nadir Göktürk)
2. Aldatan Şarkı (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
3. İyi Uykular Türkiye (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
4. Memleket Türküsü (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
5. Kuşlar da Gitti (Şiir: Behçet Aysan – Müzik: Nadir Göktürk)
6. Sesler Ve Küller (Şiir: Behçet Aysan – Müzik: Nadir Göktürk)
7. Fayton (Söz– Müzik: Nadir Göktürk)
8. Aşk Bitti (Söz– Müzik: Nadir Göktürk)
9. Sevgi Duvarı (Şiir: Can Yücel – Müzik: Hüsnü Arkan)
10. Yastıklı Şarkı (Söz: Hüsnü Arkan – Müzik: Nadir Göktürk)
11. Karasevda (Şiir: Behçet Aysan – Müzik: Nadir Göktürk)
12. Yabancı (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)

------------------

09-Hürriyete Doğru | 1997




1. Hürriyete Doğru (Şiir: Orhan Veli – Müzik: Nadir Göktürk)
2. Mutlu Olmak Varken (Şiir: A. Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
3. Gelmiyorsun (Şiir: M. Gündüz Göktürk – Müzik: Nadir Göktürk)
4. Yaş Yetmiş (Şiir: Ömer Hayyam – Çev: A.Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
5. Gemi (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
6. Gelen Benim (Şiir: A. Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
7. Sardunya (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
8. Seni Düşünmek Güzel Şey (Şiir: Nazım Hikmet – Müzik: Nadir Göktürk)
9. Yalgızam (Anonim)
10. Sabah Türküsü (Şiir: A. Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
11. Mahpusane Düşünceleri (Şiir: A. Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
12. Ayrılış (Şiir: Orhan Veli – Müzik: Nadir Göktürk)
13. Nazeleme (Anonim)
14. Gece İçinde (Şiir: A. Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)

------------------

10-Aşk Yüzünden | 1998




1. Aşk Yüzünden (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
2. Aşklar Eskir (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
3. Ellerimiz (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
4. Senden Önce (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
5. Balıkağzı (Şiir: Halim Şefik Güzelson – Müzik: Hüsnü Arkan)
6. Papatya (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
7. Leyla (Söz: Hüsnü Arkan – Müzik: Nadir Göktürk))
8. Kıyısız Deniz (Şiir: Mevlâna – Çev: A.Kadir – Müzik: Nadir Göktürk)
9. Sarhoş Balık İle Topal Martı (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
10. Duvar (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
11. Ayrılık Şarkısı (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
12. Böyle Gitmez (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
13. Temmuz (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
14. Babamı Anarken (Şiir: M. Gündüz Göktürk – Müzik: Nadir Göktürk)

------------------

11-Rüya | 2000




1. Son Vapur (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan, Nadir Göktürk)
2. Rüya (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
3. Elma (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
4. Bir Tuğla Da Siz Koyun (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
5. Gel Bize Gidelim (Söz– Müzik: Hüsnü Arkan)
6. Sineğin Şarkısı (Söz – Müzik: Nadir Göktürk, Hüsnü Arkan)
7. İki Aşk Arasında (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
8. Aşkı Arama (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
9. Ayşe’ye Şarkı (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
10. Aklımda (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
11. Deve (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
12. Tembelin Şarkısı (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
13. Kumru (Şiir: Orhan Veli – Müzik: Hüsnü Arkan)

------------------

12-Her Şey Yolunda | 2002




1. Her Şey Yolunda (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
2. Hişt (Söz: Hüsnü Arkan – Müzik: Nadir Göktürk)
3. Signomi (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
4. Unutmak Kolay (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
5. Kedim (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
6. Veda (Şiir: M. Gündüz Göktürk – Müzik: Nadir Göktürk)
7. Yüksek Kaldırım (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
8. Karaköy (Söz – Müzik: Nadir Göktürk)
9. Delice Zeytin (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
10. Kral Ve Soytarı (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)
11. Unut Gitsin (Şiir: Shakespeare – Müzik: Nadir Göktürk)
12. Dönüş (Söz – Müzik: Hüsnü Arkan)

------------------

13-İlk Aşk | 2003




1. İlk Aşk (Söz- Müzik: Hüsnü Arkan)
2. İstanbul (Söz: – Müzik: Nadir Göktürk)
3. 1980 (Söz: Hüsnü Arkan- Müzik: Nadir Göktürk)
4. Zerdaliler (Söz- Müzik: Hüsnü Arkan)
5. Akıntıya Karşı Yolculuk (Söz- Müzik: Hüsnü Arkan)
6. Bilmiyorum Ne Olacak (Söz: – Müzik: Nadir Göktürk)
7. Sevmek Kolay (Söz: – Müzik: Nadir Göktürk)
8. Teninle Konuşmak (Söz: – Müzik: Nadir Göktürk)
9. Mutlu Aşk Vardır (Söz- Müzik: Hüsnü Arkan)
10. Selluka (Söz: – Müzik: Nadir Göktürk)
11. Yalnız Kuş (Söz- Müzik: Hüsnü Arkan)
12. Bana Kalsın (Söz: – Müzik: Nadir Göktürk)
13. Uyan Alim (Söz: Anonim – Müzik: Nadir Göktürk)

------------------

14-Dargın mıyız | 2005




1. Eksik Bir Şey Söz-Müzik: Nadir Göktürk
2. Kanto (Bana Bir Koca Lâzım) Söz-Müzik: Nadir Göktürk
3. Son Tertip Söz-Müzik: Nadir Göktürk
4. Dargın mıyız Şiir: Can Yücel – Müzik: Hüsnü Arkan
5. Yaralı Kuş Söz-Müzik: Hüsnü Arkan
6. Ayrılık Treni Söz-Müzik: Nadir Göktürk
7. Sen Böyle Değildin Söz-Müzik: Hüsnü Arkan
8. Aşk Olsun Söz-Müzik: Nadir Göktürk
9. Yan Kalbim Söz-Müzik: Nadir Göktürk
10. Mutlu Son Söz-Müzik: Nadir Göktürk
11. Gemiler gibi Söz-Müzik: Hüsnü Arkan
12. Gül Kokusu Söz-Müzik: Hüsnü Arkan
13. Ağladığın Geceler Söz-Müzik: Hüsnü Arkan

------------------

15-Çeyrek | 2007




CD 1

Sezen Aksu / 1980 Söz: Hüsnü Arkan Müzik: Nadir Göktürk
Bülent Ortaçgil / Teninle Konuşmak Söz & Müzik: Nadir Göktürk
Candan Erçetin / Gelmiyorsun Şiir: M. Gündüz Göktürk Müzik: Nadir Göktürk
Feridun Düzağaç / Mutlu Olmak Varken Şiir: A. Kadir Müzik: Nadir Göktürk
Yavuz Bingöl / Küçüğüm Söz & Müzik: Hüsnü Arkan
Barış Akarsu / Leyla Söz: Hüsnü Arkan Müzik: Nadir Göktürk
Vokaliz / Sardunya Söz & Müzik: Hüsnü Arkan
Aşkın Nur Yengi / Aşk Bitti Söz & Müzik: Nadir Göktürk
Hüsnü Şenlendirici / Signomi Söz & Müzik: Hüsnü Arkan
Haluk Levent / Sabah Türküsü Şiir: A. Kadir Müzik: Nadir Göktürk
Levent Yüksel / Selluka Söz & Müzik: Nadir Göktürk
Sabahat Akkiraz / Gemi Söz & Müzik: Hüsnü Arkan
Gürol Ağırbaş / Yaprak Söz: Oktay Fırat Müzik: Nadir Göktürk
Sunay Akın / Seni Düşünmek Söz: Nazım Hikmet Müzik: Nadir Göktürk

CD 2

Yaşar / Ebruli Söz: Hüsnü Arkan Müzik: Nadir Göktürk
Göksel / Kedim Söz & Müzik: Nadir Göktürk
Yüksek Sadakat / Ayrılış Söz: Orhan Veli Müzik: Nadir Göktürk
Gündoğarken / Eksik Bir Şey Söz & Müzik: Nadir Göktürk
Modern Folk Üçlüsü / Düşler Sokağı Söz: Hüsnü Arkan Müzik: Nadir Göktürk
Feyza Erenmemiş / Küçük Hanımın Şarkısı Söz & Müzik: Hüsnü Arkan
Mirkelam / İstanbul Söz & Müzik: Nadir Göktürk
Bulutsuzluk Özlemi / Hükümsüzdür Söz & Müzik: Hüsnü Arkan
Vasiliki / Kül Vakti Söz & Müzik: Hüsnü Arkan
Fuat Saka / Hişt Söz: Hüsnü Arkan Müzik: Nadir Göktürk
Ayşe Tütüncü / Mutlu Son Söz & Müzik: Nadir Göktürk

------------------

16-Eski Arkadaş | 2010



1. Kadıköy – Söz–Müzik: Hüsnü Arkan 03.48
2. Kopan Bağ – Şiir: Turgut Yarkent–Müzik: Nadir Göktürk 03.25
3. Eski Arkadaş – Söz-Müzik: Nadir Göktürk 03.29
4. Eski Günlerimiz – Şiir: Ziya Osman Saba – Müzik: Nadir Göktürk 04.35
5. Gözüm Senden Başka – Söz–Müzik: Hüsnü Arkan 03.41
6. Aşk Güzel – Söz–Müzik: Hüsnü Arkan 03.04
7. Gün Usulca – Şiir: Oktay Rifat – Müzik: Hüsnü Arkan 03.52
8. Siyah Gözler – Söz–Müzik: Hüsnü Arkan – Nadir Göktürk 05.08
9. Aşk İki Kişiliktir – Şiir: Ataol Behramoğlu – Müzik: Nadir Göktürk 04.01
10. Ver Elini – Söz–Müzik: Nadir Göktürk 03.29
11. Yetmez Mi – Şiir: Halim Yazıcı – Müzik: Hüsnü Arkan 04.38
12. Yağma Yağmur – Söz–Müzik: Nadir Göktürk 04.15
13. Konuştuk Bütün Gece – Söz–Müzik: Hüsnü Arkan 03.56

Tüm bilgiler grubun resmi internet sayfasından alınmıştır.

Kitaplardan Notlar / Derleyen: Murat Mutlu

Kadınlar, medeniyeti gözleriyle anlamaya mahkûmdur. 
Bunlar, hakiki medeniyetçilerden daha bahtiyardırlar: 
Şekillerle iktifa (yetinme) ederler ve renklerin değişmesi onları eğlendirir.
Fakat hakiki terakkiye (ilerleme, yükselme, gelişme) inanan, kültür sahibi bir İngiliz kızın sükûtu hayalini (hayal kırıklığı) düşünün! 
Her şeye vâsıl (ulaşan, varan) olmuş, fakat hiçbir şey bulamamıştır.

İçlerinde intihar edenler var. Bu daha fena. 
Zira onlar için medeniyet, cazip bir renkler âleminden ibaret değildir. 
Onlar bütün ümitlerini insanlığın muhteva (içerik) olarak tekâmülüne (gelişme,kalkınma) bağlamışlar ve büyük harp misaliyle de aldandıklarını anlamışlardır. 

Onlar ideal sahibidirler; bizimkiler fantezi düşkünü; onların aldanışı daha korkunçtur."
Peyami Safa-Fatih-Harbiye
---------

"...düşünmek değildi de bir çeşit fısıldamaktı bu: 
Aklımdaki karanlık ormanın kalbindeki kara kurt uyusun diye.....
gövdemi gördüğümde içimdeki lanet ve sinsi ses, bak gene dişlerini gösteren hain kara kurt,
seslenecekti bana, sen suçlusun diye"

"Hani çocuklara sorarlar ya, niye ağlıyorsun yavrum diye;
derin bir yara içinde bir yerde kanadığı için ağlar,
ama soruyu soran amcaya der ya,
mavi kalemtıraşımı kaybettim diye, işte öyle kederleniyordum ben de..."

"Aşk birisine şiddetle sarılma, onunla aynı yerde olma özlemidir.
Onu kucaklayarak, bütün dünyayı dışarda bırakma arzusudur.
İnsanın ruhuna güvenli bir sığınak bulma özlemidir."

"Benim gibi hayatı kaymışlarda hüzün, zeki olmaya çalışan bir öfke olarak gösterir kendini.
O zeki olma isteği de en sonunda her şeyi berbat eder."

Orhan Pamuk-Yeni Hayat

---------

"Yaratılışın yasaları zamanla değişmez ve kesinlikle erkekler ya da kadınlar için farklı değildir. 
Her insana özgür irade armağanı verilmiştirç bu hiçbir zaman geri alınamaz. 

Onun için herbirimiz kendi yolumuzda gitmekte,
kendi alınyazımızı aramakta, kendi üst benliğimizi keşfetmekte özgürüz..."

"Yaşamında birlikte yolculuk yaptığın grup seni ya olumlu olarak destekleyecek 
ya da sana sürekli olarak onlara
rağmen kendi olumlu düzeyine ulaşman için gereken fırsatları sunacaktır..."

"Kızgınlık aynı bedende yara açan ve çıkarılması zor bir mızrak gibidir..."

"Gücenme kızgınlıktan daha zararlıdır, çünkü ondan daha uzun sürer..."

Marlo Morgan-Sonsuzluğun Mesajı

---------

Yolunu yitirdiğini, şaşırdığını hissettiğin zaman ağaçları düşün, onların büyüme biçimini anımsa. 
Unutma ki yapraği gür ama kökü zayıf bir ağaç ilk güçlü rüzgarda devrilir,
oysa kökü güçlü ve az yapraklı ağaçta can suyu binbir güçlükle dolaşır.
Kökler ve yapraklar aynı ölçüde gelişmelidir, olayların içinde ve üzerinde olmalısın,
ancak böyle gölge ve sığınak sunabilir,
ancak böyle doğru mevsimde çiçekler ve meyvelerle donanabilirsin.
Ve sonra, önünde pek çok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilemediğin zaman,
herhangi birine, öylece girme, otur ve bekle.
Dünyaya geldiğin gün nasıl güvenli ve derin derin soluk aldıysan, öyle soluk al, hiçbir şeyin senin dikkatini dağıtmasına izin verme, bekle ve gene bekle.
Dur, sessizce dur ve yüreğini dinle.
Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git.

Susanna Tamaro-Yüreğinin Götürdüğü Yere Git

---------

Bir an, sadece bir an umutlanır rüzgar.
Ağıdı bırakır, damarlarında gizlenen çürümeye rağmen güzelliğini koruyan yerdeki yaprakları canlandırmak ister.
Bütün bedeniyle dokunur onlara; bu dokunuş öyle yumuşak,
öyle kırık dökük, öyle çaresizdir ki, ağaçlarda kalan yaprakların da aklını çeler, onlarda kaldırıp atarlar kendilerini rüzgarın kollarına.
Artık ölümcül toprağın üzerinde ölümcül bir dans başlamıştır.
Tan doğumundan öğle ortasına, ikindiden akşam alacasına, gece karanlığına, son yaprak dökülünceye kadar sürecek bir dans...

Düşen mutlu düşer, ne de olsa son nefesini sevdiğinin kallarında vermiştir...

Ahmet ÜMİT-AŞK KÖPEKLİKTİR
---------
Sefil Düşünceler ve küçüklükler arasında kaybolup, hayattaki büyük sırrı çözemedik, soru da cevapsız ve acımasız kalakaldı: 
Nasıl yaşadın, neden öyle yaşadın, neyi yapabilecekken yapmadın, başka bir yol,
başka bir anlam arıyordun, yanlış zilleri, yanlış kapıları çaldın, yanlış yollara saptın,
yanlış insanları sevdin,
yanlış yataklarda uyudun, yanlış evlerde yaşadın.
Neden hayal ettiklerini, düşündüklerini bu kadar küçümsüyorsun?" 

Kostas Mourselas-Kızıla Boyalı Saçlar

 


30 Ağustos Ne Demek? / Prof.Dr. Özer Ozankaya

4 Eylül 1919 ve 30 Ağustos 1922!
Birincisi özgür ve bağımsız yaşamak isteyen bir ulusun bunu ancak gerçek demokrasi düzeniyle sağlayabileceğini ilan eden ve yabancı sömürgeci devletlerle işbirliği içindeki Osmanlı Saltanat hükümetine Ulusal Savaşımın meşruluğunu kabul ettiren, yabancıların güdümüne sığınma gibi onursuz ve yenilmeci tutumu bir daha dile gelmeyecek biçimde reddeden Sivas Kongresi’nin 91. yıldönümü!
İkincisi de sömürgeciliğin askeri alanda yenilebileceğini kanıtlayan ve bir daha hortlayamaması için zorunlu toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel devrimlerin yolunu açan, meşru haklarının bilincine varmış ve yönetimini kendi eline almış bir ulus karşısında en güçlü sömürgeci ordularının tepelenip dize geleceğini kanıtlayan, tüm insanlık için kurtuluş umudunu bayraklaştıran askeri zaferin yıldönümüdür.
Büyük Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın bu evrensel değerdeki anlamına dikkatleri çekmek üzere "Anadolu, bu savunmasıyla yalnız kendi yaşamına ilişkin görevini yerine getirmiyor, belki Doğu'ya yöneltilmiş saldırılara bir engel çekiyor. Yeryüzünden ezen ve ezilen sözcükleri kalkıp insanlık kendisine yaraşan bir toplumsal duruma eriştiğinde, Türk ulusu bu amaç yolundaki önceliği ile gerçekten övünebilecektir." diyordu.
Sivas Kongresi’nin ve 30 Ağustos Büyük Zaferi’nin, Türk ulusu başta olmak üzere tüm uygar insanlık için taşıdığı bu ulu anlamına uygun biçimde kutlanmaları gerekir. Bu, başta hükümetler olmak üzere bütün siyasal partilerin, kamu kuruluşlarının, eğitim ve bilim kurumlarının, meslek ve emek örgütlerinin kendi meşru varlıklarının onlara yüklediği bir ödevdir! Her bilinçli ve dürüst yurttaşın ödevidir!
Sivas Kongresi : 91. yıldönümünü kutladığımız Sivas Kongresi'nin Kuvva-yı Milliye ruhuyla, yani “Ulusal güçleri etken ve ulusal istenci egemen kılma” bilinciyle Ulusal And olmak üzere karar altına aldığı ve 30 Ağustos zaferiyle gerçekleşmeğe başlayan ulusal hedefler şunlardı:
a) Ulusal sınırlar içindeki bütün yurt parçaları bir bütündür, birbirinden ayrılamaz.
b) Yabancıların, ne türden olursa olsun, içişlerimize karışmasına karşı çıkılacaktır. Hiçbir yabancı devletin güdüm ve koruyuculuğu kabul edilemez.
c) Hiçbir gruba siyasal egemenliğimizi ve toplumsal dengemizi bozacak ayrıcalıklar tanınmayacaktır.
d) Her devlet gibi bizim de gelişme olanakları bulmamızda tam bağımsızlığa ve tam özgürlüğe sahip olmamız, yaşamımızın ve varlığımızı sürdürebilmemizin temelidir.
Bunları sağlayabilmek için ulusal güçler etken ve ulusal istenç egemen kılınacaktır.
30 Ağustos: Ulusal Egemenlik İlkesinin Zaferi: 30 Ağustos, sömürgeci saldırların askeri alanda yenilebileceğini kanıtlayan ve bir daha hortlayamaması için zorunlu toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel devrimlerin yolunu açan, bu niteliği ile tüm insanlık için -evet, Batı da içinde olmak üzere tüm insanlık için- “İnsanlığın Ortak Kültür Varlığı” olarak korunması ve yaşatılması gereken model değerindeki kutsal Türk Kurtuluş zaferimizin 88. yıldönümü!

AYMAZLIK, SAPKINLIK VE HAİNLİKLER!
Sivas Kongrasi’nin bayraklaştırdığı, 30 Ağustos Zaferiyle de gerçekleşmeye başlayan evrensel değerdeki kutsal hedefler, ne acıdır ki, II. Dünya Savaşından sonra, yani Atatürk’ün yokluğunda, O’nun NUTUK’ta uyardığı gibi, dış ve iç sömürgen güçlerce, politikacılarımızın, hükümetlerimizin, kurumlarımız ve aydınlarımızın “aymazlıkları, sapkınlıkları ve hainlikleri” sonucunda, henüz “zorla” değilse de, “hile ile,” adım adım, bugün yeniden bir topyekûn ulusal mücadeleyi gerektirecek ölçüde tehlikeye düşürülmüş bulunuyor.
Yurt ve ulus olarak bu yıkımlı duruma düşürülmemizin nedeni, Sıvas Kongresi’nde ulusun birliği ve kurtuluşu için örgütlememizi, 30 Ağustos 1922’de de yurdumuzu kirli ayaklarıyla 3 yıl çiğneyen düşmanı yenip kovmamızı sağlayan, ondan sonra da bir daha sömürgeci saldırısına uğramamanın güvenceleri olan demokratik devlet ve toplum düzeninin temelini oluşturan ilkenin, yani ulusal güçleri etken ve ulusal istenci egemen kılma ilkesinin içinin boşaltılarak büyük ölçüde işlerlikten kaldırılmış olmasıdır.
Oysa bu hedefler, sonsuza değin, tüm gücümüzle bağlı kalmamız ve uğrunda her türlü özverileri göze alarak savaşmamız gereken hedeflerdir.
Ama sömürgeciliği ayıp saymamakta direten AB ve ABD, kendi ülkeleri dışındaki dünyanın her yerinde her türlü uğursuz yol ve yöntemlerle demokrasiyi engellemeğe çalıştığı gibi, BOP’u ile de bu güzelim Türk Demokrasi Devriminin yarattığı kurum ve değerleri yıkmaya, yurdumuzu parçalamağa, ulusumuzu bölmeğe, iç ve bölgesel savaşlar çıkarmaya çalışıyor.
Bu yolda işbirlikçi ve/ya da ulusuna güvenmeyen, bağımsızlık ruhundan ve ahlakından yoksun, dar görüşlü, mandacı yeni Vahdettinler, Damat Ferit’ler, Ali Kemal ve Sait Molla’lar, Ali Galip ve Halide Edip’ler, ortaçağ artığı şeyhler ve aşiretler ... bulup kullanıyor.
Kendi ülkelerinde bilim, sanat, siyaset ve askerlik alanlarında ün sahibi dürüst kişiliklerin derinden saygı ve sevgi duyduğu Mustafa Kemal’e ve O’nu ATATÜRK katına yücelten Türk Devrimine, en utanmaz karalayıcı saldırılarda bulunmaktan, öğrenilmesine engel olmaktan, içeriğini çarpıtmaktan ... yüzleri kızarmıyor!
İktidardaki ve muhalefetteki siyasal partilerin hemen tümünde parti-içi demokrasinin yok edilmiş, siyaset alanının olağanüstü kirletilmiş olması, kitle iletişiminin pek büyük bölümünün çıkar karşılığı güdüm altına girmiş olması, Türk Kurtuluş Savaşı’nın ve tümüyle Cumhuriyet Devrimlerinin motor gücü olan ulusal egemenlik ilkesini gerçekte ortadan kaldırmış, böylece Türk ulusunun sesi kısılmış bulunuyor. Oysa Anadolu ve Rumeli Ulusal Hakları Koruma Derneği’nin demokratik yapısı ve işleyişi, Türk ulusunun bağımsızlık, yurt ve özgürlük haklarını dünyaya duyurabilmişti!
Bu iç ve dış sömürgeci saldırısını bugün de tepelemek ve bu siyasal boşluğu gidermek için en başta gerekli olan şey, Atatürk’ün 30 Ağustos’un evrensel değerini seçkin bir biçimde anlatan düşüncelerini yurdumuzun her köşesine, ulusumuzun her kesimine ulaştırmak ve bilinçle, özünden öğrenilmesini sağlamaktır.
Çünkü her gerçek ulusal başarı, ancak geçerli bir BÜYÜK DÜŞÜNCE DİZGESİ üzerinde yükselebilir.
Mustafa Kemal, hem sömürgeci saldırganın tepelenip koğulmasını sağlayan, hem de bir daha geri gelmemesinin güvencesi olan Türk Demokrasi Devrimlerinin yolunu açan bu düşünce dizgesinin temelinde ve merkezinde, “doğru anlamı ve dürüst uygulamasıyla ulusal egemenlik ilkesi”nin bulunduğunu vurgular[1]

SÖZ MUSTAFA KEMAL’İN:
• "Efendiler, 'Türk yurdunu ele geçirmek düşüncesini, Türk'ü tutsak etmek düşünü, genel, yaygın bir düşünceye dönüştürmeye çalışanların... layık oldukları sondan kurtulamamış olduklarını gözlerimizle gördük." (Bugün BOP Türkiye’yi parçalamayı amaçladığını açıkça sergileyen haritalar yayınlıyor; AB Başkanlar Konseyi, “Üyelik görüşmeleri sürecinde Türkiye parçalanırsa, her ayrı kesimle görüşmeler yapılabileceğini” açıkça karara bağlıyor!)
• "Türk ulusunun burada elde ettiği yengi kadar kesin sonuç veren ve ... yalnız bizim tarihimize değil, tüm dünya tarihine yeni bir akış vermekte kesin etkide bulunan bir meydan savaşı anımsamıyorum". (BOP ve AB güdümlü, Soros ödenekli iletişim ve bilim (!) kurumları, Türk Kurtuluş Savaşı’nı basit çatapat gibi göstermeğe çalışıyorlar!)
• "Hiç kuşku duyulmamalıdır ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada güçlendirildi. Sonsuzluğa değin sürecek olan yaşamı burada taçlandı..."
• "Efendiler, bu pek büyük yenginin türlü etkenlerinin üstünde en önemlisi ve yücesi, Türk ulusunun bağılsız ve koşulsuz olarak egemenliğini eline almış olmasıdır. Bu olayın tarihimizde ve bütün cihanda ne büyük, ne verimli bir devrim olduğunu açıklamağa gerek görmem. Ulusumuzun uzun yüzyılardanberi hanlar, hakanlar, sultanlar, halifeler elinde, onların baskı ve ezinci altında ne denli ezildiğini, onların açgözlülüklerini doyurma yolunda ne denli büyük yıkımlara ve yitiklere uğradığını düşünürsek, ulusumuzun egemenliğini eline almış olması olayının tüm ululuk ve önemi gözlerimizin önünde belirir.. ." (BOPçular ve AB’ciler ise, padişahlık övgücülüğü, tarikatçılık, şeyhlik, … koruyuculuğu yapmaktan, ulusal egemenliğin olmazsa olmazı laiklik ilkesine saldırmaktan geri durmuyorlar!)
• "Efendiler, ulusal egemenlik öyle bir ışıktır ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Ulusların tutsaklığı üzerine kurulmuş kurumlar her yerde yıkılmağa yazgılıdırlar..." (BOP’çular ve AB’ciler, dün din baskıcısı ya da marksist diktacı iken ulusal egemenliği reddediyorlardı; bugün ulusal egemenliği “şeriat baskısını, kadının eksik varlık sayılmasını, tarikat örgütlenmesini … isteme özgürlüğü” olarak tanımlamaktan çekinmiyor, sıkılmıyorlar!)
• “Saraylarının içinde Türk'ten başka ögelere dayanarak, düşmanlarla birleşerek Anadolu'nun, Türklüğün aleyhine yürüyen çürümüş gölge adamların Türk yurdundan kovulması, düşmanların denize dökülmesinden daha kurtarıcı bir devinimdir. Türk ulusunun (yurdunda) tam anlamıyla efendi olarak yaşaması, ancak o gereksiz ve anlamsız olduktan başka, varlıkları yalnızca zarar ve yıkım getiren o makamların ortadan kaldırımasıyla olanaklı olabilirdi." (BOP’çular ve AB’ciler, saltanat goygoyculuğu yapmak, Ali Kemal torunlarını, tarikat şeyhlerini .. en yüksek siyasal katlarda ağırlamak … aymazlığını ve gözüpekliğini sergiliyorlar!)
• "Efendiler, kendilerine bir ulusun geleceği (talihi) güvenilip bırakılan adamlar, ulusun güç ve yeteneğini yalnız ve ancak yine ulusun gerçek ve elde-edilebilir yararları yolunda
kullanmakla yükümlü olduklarını bir an düşüncelerinden çıkarmamalıdırlar." (BOP’çular ve AB’ciler, dış işlerinden ekonomi ve maliyeye, eğitimden ulaşıma .. her alanda izlenecek siyasetin Ankara’da değil, Vaşington, Brüksel, Londra, Paris ve Berlin’de saptanması yolunu içlerine sindiriyorlar! En yüksek konumlardaki siyaset ve yönetim adamlarından, başarısızlıkları şöyle dursun, yolsuzluklarının bile hesabının sorulmamasını içlerine sindiriyorlar!)
• ".. .Efendiler, artık yurt bayındırlık istiyor, zenginlik ve gönenç istiyor. Bilim ve beceri, yüksek uygarlık, özgür düşünce ve özgür düşünüş istiyor."
• "Efendiler, ulusumuzun ereği, ulusumuzun ülküsü, bütün cihanda tam anlamıyla uygar bir toplumsal kurul olmaktır. Bilirsiniz ki dünyada her ulusun varlığı, değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı uygar yapıtlarla orantılıdır. Uygar yapıt ortaya koyma yeteneğinden yoksun olan topluluklar, özgürlük ve bağımsızlıklarından yoksun kılınmağa yazgılıdırlar... Uygarlık yolunda yürümek ve başarılı olmak yaşamanın koşuludur.. Efendiler, uygarlık yolunda başarı yenileşmeğe bağlıdır. Toplumsal yaşamda, ekonomik yaşamda, bilim ve uygulayım alanında başarılı olmak için tam gelişme ve ilerleme yolu budur. Yaşam ve geçime egemen olan kuralların zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi zorunludur...
• "Efendiler, ulusumuz burada saptadığımız yengiden daha önemli bir görevin arkasındadır. O yenginin sonuçlarının tam olarak kazanılması ulusumuzun ekonomi alanındaki başarılarıyla olanaklı olacaktır. .. Hiç bir uygar devlet yoktur ki, ordu ve donanmasından önce ekonomisini düşünmüş olmasın". (BOP’çuların ve AB’cilerin Türkiye için beklenti ve özlemleri arasında Türkiye’nin her yöresinin sanayileşmesi, ülkenin her yanının demir ve deniz yollarıyla bütünleştirilerek gerçek bayındırlığa kavuşturulması, sanatın, bilimin ve sporun her dalında uluslararası düzeyde varlık gösterecek atılımlar yapılması, bunun için felsefe, ahlak, sanat ve bilimin özgür olması diye bir konu yer almıyor!)
• “Uygarlığın temeli, ilerlemenin ve güçlü olmanın dayanağı, aile
yaşamındadır... Aileyi oluşturan kadın ve erkeğin doğal haklarına sahip olmaları, aile görevlerini yürütmeğe yeterli bulunmaları zorunludur." (BOP’çular ve AB’ciler için Türk Devrimi’nin kadın hakları alanındaki dünyaya örnek başarıları baskıcılık; çok karılılık, kadının torbaların içinde yaşamaya koşullandırılması, … ise özgürlüğün gereği!)
• "...Çağın savaşımlarında ulusumuzu başarılı kılacak bir ekonomik yaşam sağlanmasını amaçlayan genel eğitim ve öğretim düzenlerimiz, her gün daha çok temellenecek ve kuşkusuz başarılı olacaktır. Efendiler, artık bugün yaşam ve insanlık gerekleri bütün gerçeğiyle belirmiştir. Bunlara aykırı söylentiler ahlak ve inanca temel olamaz... Uydurmalar, boş inançlar kafalardan çıkmalıdır. Her türlü yükselme ve yetkinleşmeğe yetenekli olan ulusumuzun toplumsal ve düşünsel devrim atılımlarını kısaltmak isteyen engeller kesinlikle ortadan kaldırılmalıdır". (BOP’çular ve AB’ciler için, bilimi ve demokrasiyi temel alan Eğitim ve Öğretim Birliği düzeni baskıcılıkmış; tek sözcüğünü anlamadığı arapça Kur’anı ezberleterek ulus çocuklarını beyni sulanmış hafızlara döndüren Kur’an ve hafızlık kursları, demokrasinin d’sinden söz etmeyen imam-hatip okulları ise özgürlüğün gerekleri!!)
• "Efendiler, son sözlerimi yalnızca ülkemizin gençliğine yöneltmek istiyorum. Gençler! Yürekliliğimizi arttıran ve sürdüren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık niteliğinin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve yaşatacak sizsiniz". (BOP’çuların ve AB’cilerin en çok korktuğu, Atatürk’ün Cumhuriyeti geçliğe emanet etmiş olması değil midir!? Onun için en çok bozmaya, geri bıraktırmaya, çarpıklaştırmaya, bilimsel içerikten yoksun kılmaya çalıştıkları kurum, Cumhuriyetin “Yaşamda en doğru yol-gösterici, bilimdir” ilkesi üzerine dayandırdığı eğitim kurumları olagelmiştir!)
Ama evrensel düzeyde geçerli bir büyük düşünce olan Atatürk’ün bugün de iç ve dış sömürgeciliği yeneceğine, tüm namuslu ve uygar insanlığın gönlündeki ve kafasındaki saygın yerini korumayı sürdüreceğine inanıyorum.
Mesut TARCAN’ın anlam dolu dizeleriyle uygar insanlığın ortak değeri Atatürk’ü saygı ve gönülborcu duygularıyla anarken, ulusumuzun 30 Ağustos Zafer Bayramını kutluyor, gelecek yıldönümlerini bugünkü olumsuzlukların tepelendiğini görmenin mutluluğu içinde kutlamayı diliyorum.
“YÜCE ATATÜRK DEVRİM DEMEK
YANAR IŞIKLARI GÖNLÜMCE
USUMUZ BÜYÜR SONSUZA DEK
GÜN GÜN, GECE GECE”
Not: Bu yazı daha önce 30 Ağustos 2010 tarihinde Oda TV'de yayınlanmıştır. Oda Tv yazarlarından Barış Pehlivan'a teşekkür ederiz.


Kurtuluş Savaşı Destanı - Nazım Hikmet / Halk Oyuncuları

Kurtuluş Savaşı Destanı - Nazım Hikmet / Halk Oyuncuları
Antik çağ destanlarına baktığımız zaman büyük kavimlerin ve devletlerin kurtarıcılarını ya üstün nitelikli insanlar ya da yarı tanrılar olarak görüyoruz. Oysa gerçekte tarihin yönünü belirleyen temel güç, kitlelerin toplumsal çatışması ve bu çatışma üzerinden yükselen amansız kavgadır. Halk güçleri tarihin en önemli belirleyicisidir. Gerçek tarihin sıradan insanı haklı bir kavganın icinde yer aldığında, antik çağın masalsı destanlarına bile sığmayacak büyüklükte kahramanlıklar ortaya koymaktadır. İşte Nazım Hikmet’in“Kurtuluş Savaşı Destanı” da bu gerçekliğin en güzel örneğidir. Bu nedenle vatan şairi Nazım Hikmet’in, yurdumuzun çeşitli hapishanelerinde yazdığı ve Anadolu topraklarını işgal eden emperyalist güçlere karşı mücadele veren isimsiz kahramanların öykülerinin anlatıldığı “Kurtuluş Savaşı Destanı” adlı manzum eseri sizlere tiyatral bir gösteri olarak hazırladık…

Yazının tümünü okumak için tıklayınız

TBMM’nin Açılışından Cumhuriyet’in İlanına Milli İradenin Hakim Kılınması (1920-1923) / Yrd. Doç. Dr. Ergünöz AKÇORA

1. TBMM
Milli devlet ve tam bağımsızlık ilkeleriyle birlikte Atatürk'ün devlet anlayışının temellerini oluşturan üçüncü ana ilke, milli egemenliktir. Milli egemenlik, devlet içinde en üstün buyurma kudreti olarak tanımladığımız egemenliğin, millete ait olduğunu ifade eder.  Bu anlamda milli egemenlik, kişi veya zümre egemenliği ile, yani monarşi veya oligarşi yönetim biçimleriyle kesinlikle bağdaşamaz.
Milli egemenlik kavramı Anayasa Hukukumuza ve Parlamentomuza ilk defa l92l Anayasayla girmiştir. Şüphesiz temelindeki ana fikir Milli egemenlik olmuştur.  Mustafa Kemal bütün bu isteklerinde
mücadelenin devam edebilmesi için milletle bütünleşen, onun hürriyeti ve istiklâli için daha iyi hizmet edebilecek bir parlamentoya öteden beri duyduğu ihtiyacı gidermek istemişti.
Atatürk, milli egemenliği yeni devlet düzenimizin temeli olarak görür. Toplum ve devlet hayatının temel değerleri, ancak milli egemenlik ilkesi altında gerçekleşebilir: "Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin istikrarının ve korunmasının sağlanması, ancak ve ancak tam ve kesin manasıyla milli egemenliğin kurulmuş bulunmasına bağlıdır. Dolaysıyla hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir".[1]
23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplanmış. Daha sonra  Hacı Bayram Camii'nde kılınan öğle namazından sonra, Meclis binası girişinde herkesi mutlu eden ve gözlerini yaşartan güzel ve görkemli  bir tören yapılmıştı. Saat 13.45'de, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplanmıştı. İşte bu gün Türk Milleti 23 Nisan Milli Egemenlik Bayramını idrak ederken bunun mana ve önemini anlamak için bu anlayışı nasıl kazanmıştır sorusunu ortaya koyabilmek için  meselenin  tarihi temellerine inme ihtiyacını ortaya koymuştur
Türk devlet geleneğinde, egemenlik  anlayışı  çok eskilere inildiğinde görülür ki ilahi temellere dayanmaktadır. Buna göre Türk hakanı devletin tek temsilcisi ve sahibidir. Hakan insanları idare etmek için tanrı tarafından yüceltilmiştir.  Nitekim  Orhun Abidelerinde "Tanrı buyurduğu için ,kendimde devletli olduğum için Kağan oturdum "  Yine Kutadgu Bilig'te " Bu beyler hakimiyetlerini Tanrıdan alırlar. Halk iyi olursa ,beyler de iyi olurlar." İfadeleri bunu açıklamıştır. Bu anlayışın Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de devam ettiği görülmektedir.
Hükümdarın vazifeleri arasında; Kanun koymak ve töreye uymak, Adaletin başı olmak, halkı korumak ve kollamak  en önemlileridir. Bu arada ; hükümdarın bilgili ve akıllı ,cesur ve kahraman ,liyakatli ,iyi ve doğru , erdemli ve cömert olması gibi bazı meziyetleri de üzerinde taşıması çok önemlidir. "Hükümdar Allah'ın yeryüzündeki gölgesidir" ifadesi bunun bir delildir. Hükümdarlık bu zamanda da Allah'ın insanlara bahşettiği bir talihi" Kut" u kabul edilmiştir. 
Bütün bunlara rağmen Türk hükümdarlarının yetkileri de sınırsız değildir. Tahta çıkmaları, devleti idare etmeleri, hatta zaman zaman tahtan indirilmeleri de Türk töresine dayanan belli usuller dahilinde olmuştur. Şüphesiz bu husus hakimiyetin varlığı ile alakalıdır.  Bütün bu sözlerden anlaşılacağı üzere Türk hakimiyet anlayışına göre hükümdarlığın, daha geniş anlamı ile devletin, halk için var olduğunun  bir ifadesi ortaya çıkmaktadır Nihayet Türk tarihinin her devrinde görülen şehzadeler arasındaki taht kavgaları da Türk demokrasisinin gelişmesi açısından önemli bir merhaleyi teşkil etmiştir. Çünkü tahta talip şehzadelerden halkın ve ordunun çoğunluğunun desteğini alan şehzadenin tahta çıkması, bu günkü seçimle bir partinin iktidara getirilmesi kadar normaldir.
Şüphesiz Türk hakimiyet telakkisi incelenirken gözden uzak tutulmaması gereken bir önemli hususta, Türklerde mevcut olan fütuhat ananesi  ve bunun sonucu fethedilen yerlere demokratik düşüncenin yerleştirilmesi ve bu ülkelerde yaşayan milletlerin demokrasilerinin de temelini teşkil etmesi olmuştur.
Yukarıdaki açıklamalarımızdan Türk demokrasisinin mühim bir unsuru, devletin halkın her türlü meselelerinin görüşülüp karara bağlandığı  "Kurultay " denilen halk toplantılarında olmuştur. Bu toplantılar hakana ve devlete bağlılık olup, milleti birleştirip kenetleyen büyük özellik arz etmiştir Bu tarihi temeller doğrultusunda Milli Egemenlik fikrinin Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemindeki yansımalarına bakılacak olursa; Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesinden sonra mütareke hükümlerin gereği  Anadolu'nun her köşesi işgal edilmiş ve Türk milletinin eli kolu bağlı duruma getirilmişti. Bunlardan en etkilisi ise İzmir'in Yunan ordusu tarafından işgali olmuştu. Bu durum Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışına kadar mitingler ile protesto edilmeye çalışılmış, Erzurum ve Sivas kongreleri ile de vatanın tehlikede olduğu ve bir an önce mücadeleye geçilmesi kararı alınmıştı. [2]
Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nin açılmasına çalışıldığı günlerde  pek çok sorunların olduğu muhakkak. Bunlar arasında yerel isyanları, zararlı cemiyetleri ve işbirlikçilerini göstermek mümkündür. Daha sonra Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde ülke bütünlüğünün ve milli bağımsızlığımızın korunması için, "kuva-yı  milliye’yi amil ve iradei milliyeyi hakim kılmak" esasının kesin olduğu belirtilmiştir.
Atatürk, Ankara'ya gelişinin ertesi günü (28 Aralık 1920) şehrin ileri gelenleriyle yaptığı görüşmede bu konuda şunları söylemiştir:  “Bir millet, varlığı ve hakları için bütün kuvvetiyle, bütün fikri ve maddi güçleriyle alakadar olmazsa, bir millet kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz”... Bu sebeple teşkilatımızda milli güçlerin etken ve milli iradenin egemen olması esası kabul edilmiştir. Atatürk devamla “ Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir egemenlik tanırlar: Milli egemenlik..."
Nihayet İstanbul'da toplanan son Osmanlı Mebus an Meclisi Mustafa Kemal'in gayretleriyle "Misak-ı Milli"yi (Milli yemin) kabul ettirmiştir. Durumun nazikliğini anlayan itilâf devletleri 12 Ocak 1920'de açılmış olan Osmanlı Meclisini basmışlar, bir kısım milletvekillerini tutuklamışlar, bir kısmı da sürgün etmişlerdir. Bu şartlar altında çalışamayacaklarını düşünen bazı milletvekilleri ise Ankara'ya göçmeye başlamışlardır.
Bu arada İtilâf devletleri 16 Mart 1920 tarihinde başlatmış oldukları fiili işgal hareketleri memleketin her yanında nefretle karşılanmıştır. Ancak Anadolu'da bir hükümetin olmayışı Mustafa Kemal'in yeni bir hükümet kurması zamanının geldiğine inandırmış ve yeni bir meclisin açılması için İstanbul ve Anadolu'da seçilmiş delegelerin Ankara’ya gelmeleri bildirilmişti. Böylece Meclisin açılışının bir an önce gerçeklemesi düşünülmüştü
Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye Başkanı olarak, bu bildiri ile; Ankara'da olağanüstü yetkiye sahip bir meclisin toplanacağını, bunun için her livadan beşer üyenin seçilmesini, seçimde her parti, zümre ve cemiyetin aday gösterebileceği gibi, bireysel olarak da adaylıklarını koyabileceklerini, seçimlerin gizli ve mutlak çoğunluk esasına göre yapılacağını bildirmişti. Ayrıca l5 gün içinde yapılmasını istemişti.[3]
Bu arada Itilâf devletleri 16 Mart 1920 tarihinde başlatmış oldukları fiili işgal hareketleri memleketin her yanında nefretle karşılanmıştır. Ancak Anadolu'da bir hükümetin olmayışı Mustafa Kemal'in  yeni bir hükümet kurması zamanının geldiğine inandırmış ve yeni bir meclisin açılması için İstanbul ve Anadolu'da seçilmiş delegelerin Ankara’ya gelmeleri bildirilmişti. Böylece Meclisin açılışının bir an önce gerçeklemesi düşünülmüştü[4]
23 Nisan 1920 tarihinde toplanmış olan meclis fiilen " Kurucu Meclis"ten başka bir şey değildi. Vazifesi de yeni Türk devletinin esaslarını hazırlamaktı. Ancak meclisin ismi henüz koyulamamış olmasına rağmen olağanüstü yetkilere sahip bir savaş meclisi görünümdedir. Bir başkan tarafından kurulan bir kabine ve bir hükümet yoktur. Çünkü meclisin kendisi hükümettir. Bu arada meclisin adı üzerinde  tartışmalar açılmış; bazıları" Kurultay" derken , bazıları da " Meclis-i Kebir-i  Milli " üzerinde durarak sonunda " Büyük Millet Meclisi (B.M.M.)" olarak kabul edilmiştir.[5]
Meclisin işleyiş tarzına göre, Bakanlar Kurulu, Meclis tarafından seçilir ve Meclis adına iş görür  Kuvvetler ayrımı prensibi yerine, kuvvetler birliği benimsenmiştir. Hükümet başkanı aynı zamanda Başkomutan ve Devlet Başkanı olduğundan Meclis yasama yetkisi yanında yürütme yetkisini de elinde bulundurmuştur. [6] 
Mustafa Kemal heyeti temsiliye namına hareketle 21 Nisan 1920 tarihinde vilayetler ve 22 Nisan l920'de ise  kumandalıklara çektiği bir başka telgrafta ise: "23 Nisan Cuma günü T.B.M.M. açılarak, vazifeye başlamak için başlangıçtan itibaren bütün mülki ve askeri ve milletin bütününün meclise dayanacağı arz olunur" demek suretiyle müjdeyi bütün millete vermişti..Yine bu açıklamasında,Erzurum Kongresinde alınan karar gereği” Kuva-i Milliye Ruhuna amil Milli iradeyi hakim kılmak esastır “ maddesiyle Hekimiyet-i Milliye'ye dayanan, kayıtsız, şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmaktan başka, Türkler için kurtuluş çaresinin olmadığını belirtmişti.[7]
Yıkıcı faaliyetler Anadolu'da kol gezerken, Mustafa Kemal vatanı sarmakta olan tehlikeli durumu yok etmek, Ankara'yı tehdit eden bazı hususları derhal bertaraf etmek için harekete geçmiş, daha önce de belirttiğimiz gibi çektiği bir telgrafla "23 Nisan 1920, Cuma günü, cuma namazına müteakip T.B.M.M. toplanacaktır" demişti.
Açılış programını mümkün olduğu kadar uygulamaya gayret göstermişler ve o günü tarihi bir gün olarak yaşamışlardı. Sabahleyin Ankaralılar ve Ankara'da bulunanlar o gün meclis binasıyla Hacı Bayram Camii arasında erken saatlerden itibaren yer almışlar Namazdan sonra ise.Meclis önüne gelinmiş, kurbanlar kesilmiş, dualar edilmiş ve meclise girilmişti. Sancağı Şerif meclis kürsüsüne örtülmüş, üzerine Kur'an-ı Kerim konmuş, hatim duası okunmuştu. Bu manevi hava milli davanın azameti ile Meclis l4.45' de en yaşlı Milletvekili olan Sinop Milletvekili  Şerif  Beyi' in bir konuşması ile açılmıştı. Böylece Türkiye devletinin yönetim şekli olan Büyük .Millet .Meclisi bütün imkansızlıklara rağmen milletten aldığı imanla, cesaretle vatan ve millet aşkı ile savaşının en önemli adımını atmıştı.
23 Nisan l920 'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Saat 13.45'de, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplanmıştı. Anadolu’nun en ücra köşesinden meclisin açılışına katılan milletvekilleri, vatanın kurtulması için alınacak adımların önemli bir karar noktası olan meclisin işlerliğini kazandırmak için bütün çabalarını sarf etmişler, fedakarca canlarını hiçe sayarak Ankara’ya gelmişlerdi..Bununla iktidarın bir aileden alınıp millete mal edilmesi sağlanmış ve yeni bir devlet düzenine ilk adım atılmıştı.[8]
Yeni meclisin açılmasıyla, Osmanlı meclisinin dağıtılmasından ortaya çıkan boşlukta böylece doldurulmuş oluyordu. Yani 24 Nisan kararıyla yeni Türk devletinin kalbi Ankara’da atmaya başlıyordu. Böyle bir devleti temsil eden T.B.M.M. Milli Egemenlik esasına dayanması itibarıyla milli mücadele ruhuna hukuki ve siyasal açıdan bir kat daha değer katmış, tarihi bir anlam kazandırmış oluyordu. Aynı zamanda  Heyet-i Temsiliye dönemi kapanmış, T.B.M .Meclisi ile yeni bir dönem başlamıştı Yani yeni politik düzen T.B.M. Meclisi'nin açılması ile meşrulaşmıştır.
24 Nisan'da ise ll2 üye ile toplanan meclis Mustafa Kemal Paşa'nın meclis huzurunda geniş bir konuşma yapmasından sonra kendisi başkan seçilmiştir. Bu konuşmasında özetle:" Saltanat ve Hilafet merkezi fiilen işgal altındadır. Eğer bu milleti insan olarak, namus ve şerefiyle yaşatmak istiyorsak kabul edeceğimiz husus, bütün kuvvet ve vasıtalarımızı gereğine göre kullanarak, bizi yok etmeye çalışan düşmanların haince emellerini kırmaktır " diyerek milli mücadelenin temelinde yatan fikri açıklamaya çalışmıştır.   
Mustafa Kemal hükümet kurulması için bir önerge de sunmuştur. Bu önergesinde:
1: Hükümet kurmak zorunludur.
2: Geçici kaydıyla bir hükümet başkanı tanımak ya da padişah vekili atamak uygun değildir. 
3: Meclis'te beliren ulusal iradenin, yurt kaderine doğrudan doğruya el koymasını kabul etmek temel ilkedir.
4 : T.B..Meclis'inin üstünde bir güç yoktur.
5: T.B..Meclis'i yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplanmıştır.
6:Mecliste seçilecek vekil olarak görevlendirilecek bir kurul hükümet işlerine bakar. Meclis Başkanı bu kurulun da başkanıdır. 
7 :Padişah ve Halife baskı ve zordan kurtulduğu zaman Meclis'in düzenleyeceği yasaya uygun olan durumunu alır.  demek suretiyle Meclis'in üstünde bir güç olamayacağını  belirtmiştir.
TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Nisan 1920 tarihinde T.B.M.M. Millet iradesi ile işbaşına geldiğini, meşruluğunu, inkâr edenlere karşı da varlığını tanıtmak zorunluluğunu duymuş, netice de " Hıyanat-ı Vataniye " kanunun çıkartmıştı.  
4 Mayıs l920'de B.M. Meclisi'nin Teşkilata ait bir genelge yayımlanarak; Milli İradenin tanınması yasama ve Yürütme yetkisinin kendisinde toplanması istenmiş, T B. M. Meclisi yargı yetkisini de eline almış ve T.B.M.Meclisi bir devlet teşekkülü olduğunu karar şeklinde belirtmişti. 5 Mayıs'ta 11 Bakandan oluşan "Meclis Hükümeti", TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında ilk toplantısını yapmış böylece, TBMM'nin millî egemenliğe dayalı yeni Türk Devleti olarak doğmuş olduğu vurgulanmıştı[9].
Mustafa Kemal bütün bu hareketlerle meclisin millet iradesinin tam hakimiyetini sağlamıştı. Aynı zamanda bununla, milletin gerçek temsilcilerinden oluşan bir meclis ortaya çıkmıştı. yeni bir devlet kurmak fikri ile milli bir siyaset gütmek amacında olmuştur. Mustafa Kemal konuşmalarında milli egemenlik esasına dayalı halk idaresinden bahsederken maksadının bir üstü kapalı da olsa cumhuriyet olduğunu belirlemişti. Buna rağmen milli hakimiyetten söz etmeğe Meclis'in açılışından çok sonra ki günlerde bahsedebilmiş ve zaman ile zemini iyi ayarlamaya gayret göstermiştir.,
Milli Hakimiyet kavramı Anayasa Hukukumuza ve Parlamentomuza ilk defa l92l Anayasayla girmiştir. Şüphesiz temelindeki ana fikir Milli egemenlik olmuştur.  Mustafa Kemal bütün bu isteklerinde
mücadelenin devam edebilmesi için milletle bütünleşen, onun hürriyeti ve istiklâli için daha iyi hizmet edebilecek bir parlamentoya öteden beri duyduğu ihtiyacı gidermek istemişti.
Meclisin karakteri yönünden ise baktığımızda
1- Yeni meclis millet iradesine dayanan, milli hakimiyet ilkesini esas olan demokratik karakterde bir yapıya sahip olmuştu
2- Osmanlı Mebusan Meclisi üyelerini kabul etmeleri, meclis iradesinin kanun yapma yoluyla ortaya koymasını sağlamıştı.
3- Yeni meclis, millet iradesi ile seçilen milletvekillerinden seçilmişti.
4- Büyük fedakarlık ve zor şartlar altında toplânan meclis, meclisin üstünlüğü prensibine yer vermiş, kendisinden üstün hiç bir güç ve kuvvet tanımamıştı.
T.B.M.M. aldığı bu ilk kararlarla kendi kuruluşunu düzenlemiş, Erzurum Kongresinde alınan karara uygun olarak " Kuva-i Milliye ruhuna sahip Milli İrade " ye dayanan bir meclisin teşekkülü sağlanmıştı. İstanbul'dan kaçıp gelen ve yeni meclise katılan milletvekilleri ile de tam millet iradesi ortaya konulmuştu.
Görüldüğü gibi bu meclis milli, demokratik, inkılapçı yeni bir Türk devletinin kurulmuş olduğunu ilân ediyor ve yeni meclisin milletin tek temsilcisi sıfatıyla kuvvetler birliği sistemini de benimsemiş oluyordu. Yine, meclis başkanı aynı zamanda hükümetin ve devletin de başkanı oluyordu. Ayrıca, meclis olağan üstü yetkilerle donatılmış olduğundan kuvvet ve yetki birliğini de temsil etmiş oluyordu. Esas itibarıyla eski İstanbul meclisinden farklı bir hükümetin kurulması sağlanmıştı. Mecliste toplanmış olan milli iradenin vatanın kaderine doğrudan doğruya el koymasına karar verilmiş, 24 Nisan günü de Mustafa Kemal T.B.M.M. başkanı seçilmişti. O günden sonra Mustafa Kemal, Türk devletinin adı konmasa dahi yeni rejimin Cumhurbaşkanı olmuştu.  [10]
Meclisin Genel Yapısına bakıldığında zaman ise; Mustafa Kemal milli mücadelenin sağlam temellere oturmasını istemiş, millete dayalı bir karar ve yürütme organının kurulmasını sağlamıştı. Mustafa Kemal büyük bir mücadeleye, milleti ile beraber atılmıştı. Bu mücadelenin gerektireceği bütün maddi imkânların sağlanmasının ancak millete dayalı yasal bir kuruluşun kararıyla mümkün olabileceğini düşünmüştü.  Başlangıçta mevcut T.B.M. M başkanlığı devlet başkanlığına eşdeğer tutulmuş, mecliste alınacak kararların uygulanabilmesi için kendi içinden seçilecek 11 üyeden oluşan "İcra Vekilleri kurulu" ile görev sürdürülmeye çalışılmıştı.
Mustafa Kemal o günlerde T.B.M.M. hakkındaki görüşlerini Türk Milletine ve dünyaya şu sözler ile açıklıyordu:" Türk Milleti esaret ve zilleti kabul etmez. Millet tehlikeyi açıkça görünce en doğru kararı verecekti. Meclis nazariye değil bir gerçektir."Bu meclis olağan üstü hallerin doğurduğu, kuvvetler ayrımı ilkesi yerine yasama, yürütme ve yargı güçlerini himâyesinde toplamış olan bir meclistir. Mecliste ilk etapta toplanan milletvekili sayısı  l20'yi bulmuş , bu sayı daha sonra günden güne artmıştır.[11]
Toplanan milletvekillerinin o gün meslek gruplarına göre dağılımları ise şöyle olmuştur 41, Büyükelçi, Vali ve Kaymakam gibi yönetici; 51 Subay, 40 Memur, 51 Hukukçu, 25 Öğretmen, 17 Müderris, 15 Doktor, 17 Din adamı, 13 Gazeteci yazar, 27 Tüccar, 8 Şeyh, 6 Aşiret Başkanı, 3 Bankacı; 31 Çifçi; 1 İşçi, 42 meslek grubu bilinmeyen[12]
Meclisi temsil eden kişiler fazla okumuş kişiler olmamakla beraber sade, saf, içi vatan sevgisiyle dolu, fala, rüyaya değil gerçek bir mücadeleye inanan imanlı ve inançlı kişilerdi. Tek kelimeyle birinci B.M.M.Türk milletinin kendisiydi..[13]
Milli hakimiyetin bir sembolü olan B.M.M,. eski meclisin kapatılması ile tek temsilci olmuş ve Türk milleti rejimin adı Cumhuriyet denilmemesine rağmen onu yaşamaya ve yaşatmaya başlamıştı.
Sonuç
Tüm milletvekillerinin vatanseverlikleri yanında Mustafa Kemal'in daima olayların üstünde kalmayı başarması, bağdaştırıcı, uzlaştırıcı ve üstün yöneticilik kabiliyeti ile bu meclisin açılışını sağlamış ve 24 Nisan akşamı meclis başkanı seçilmesi sağlanmıştır. Meclisin çalışma şartları ve hükümet teşkili, devlet vazife ve mesuliyetinin heyet-i Temsiliyeden meclise alınması da sağlanmak suretiyle 25 Nisan günü başkan vekillerinin seçimi yapılmış ve nihayet meclisin meşruluğunu inkâr edenlere karşı 29 Nisan günü Hiyanet-i Vataniye Kanunu çıkarılmıştır. Meclis bu çalışmalarını tamamladıktan sonra 3 Mayıs günü ilk Hükümet kurulmuştur. 
Açılan yeni meclis ile tarihimizde ilk defa Türkiye adı resmen kullanılmış, adı Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ve olağan üstü yetkileri kapsayan, kanunları yapan ve yürüten, yurdu düşman istilasından kurtarmaya çalışan bir meclis olmuştur. Türk milletinin o gün ki tek hedefi bu statüyü korumak, milli bütünlüğümüzü güçlendirmek, istiklâl ve hürriyetimizi sağladıktan sonra  çağdaş medeniyete top yekun millet olarak ulaşmaktı.Bu, milletimizin, kendi hakimiyetine, kendi benliğine sahip çıkmasından, mutlu ve hür yaşayabilmek için kesinlikle hakimiyetine kavuşmak isteğinden olmuştur.
T.B.M.Meclis'inin açılması Türk Milletinin tarihinde yeni bir devre açılmasına ve yeni bir devletin temellerinin atılmasını sağlamıştır. T.B.M.Meclisini açılışının diğer önemli bir tarafı ise ; hukuki ve siyasi yönü olmuştur. Bu aynı zamanda işgal kuvvetlerine karşı milli mücadeleyi başlatmış olan milli kuvvetlerin millet iradesine dayanarak başardığı önemli bir hareket olmuştur.
T.B.M.M’ inin. milli tarihimiz bakımından taşıdığı en önemli özelliği, kurduğu hükümet şeklinin orijinal olması ve kendi içinden gelen sürekli bir değişme ile Anayasa hukukunda hızlı bir ilerlemeyi sağlamış olmasındandır.
Fiili anayasalı bir devlet rejiminin ilk adımı atılmıştır. Meclis normal bir parlamenter sistemin daha ilerisinde, yasama, yürütme ve yargı yetkilerini elinde tutan bir meclis olduğundan onları kendi idari faaliyeti içinde toplamayı başaran bir meclis olmuştur.
Memleketi saran tehlikeler karşısında bu meclisten beklenen hizmet, milli hakimiyeti sağlamak, memleketi düşmandan temizlemek ve bağımsızlığını sağlamaktı. Bunun için ilk etapta Meclisin üstünlüğü kabül ettirilmiş, Mecliste beliren milli iradeyi, milli hakimiyeti açıkça ilân etmek olmuştur. Bununla Anayasasında da belirtildiği gibi  hakimiyetin kullanılması, hiç bir suretle ,hiç bir kişiye, zümre veya sınıfa bırakılamayacağı ortaya konulmuştur. 
"Milli hakimiyet" bundan sonra demokrasiyi ve demokratik rejimi ifade eden bir terim olarak ortaya çıkmış ve en gelişmiş devlet şekli olan Cumhuriyet'i hedef olarak seçmiştir.
Atatürk millet hakimiyeti ilkesini, Milli Mücadelenin ve yeni Türk devletinin temel ilkesi haline getirirken gerçek anlamda demokratik rejimin yerleşmesini sağlamaya çalışmıştır.
Bu bakımdandır ki Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışı, yeni Türk Devletinin kuruluşunda önemli bir dönüm noktası olması yanında  Milli Hakimiyet anlayışının da Türk fikir sistemine girişinde Kuva-i Milliye Ruhu ve demokratik hayata geçişimizde ilk ve önemli adım olmuştur.



[1] Süleyman Ünüvar,: Cumhuriyet, Atatürk ve Millî Egemenlik Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,İstanbul,2005. S.154, s. 25-29
[2] Süleyman Ünüvar,: Cumhuriyet, Atatürk ve Millî Egemenlik Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,İstanbul,2005. S.154, s. 30-31
[3] : M.Cemil Özgül ; Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'daki Çalışmaları,  Ankara, l989,s.l56-l57 : Ergun Özbudun ; TBMM Hükümetinin Hukuki Niteliği, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi , S.2,Ankara, l985,s.483
[4] Süleyman Ünüvar,: Cumhuriyet, Atatürk ve Millî Egemenlik Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,İstanbul,2005. S.154, s. 29-31:  Muzaffer Erendil;  Çok Yönlü Lider Atatürk , Ankara, l986,s.l05-107
[5] Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, İstanbul,1995,s.41-43 S.41 : Fahri Belen ; Türk Kurtuluş Savaşı , Ankara, l983,s.l62-l66 : Selahattin Tansel  ; " Mondros'tan Mudanya'ya  Kadar " C.3. Ankara,l978,s.93.:
[6]Alptekin Müderrisoğlu ; Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları, Ankara,l990, s. 250-251 : Hamza Eroğlu;  Türk İnkılâp Tarihi, İstanbul,l982,s.203
[7]: Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi, S.102, İstanbul,1995,s.44 : M.Cemil Özgül ; Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'daki Çalışmaları, s.l59
[8] :Yahya Akyüz;  Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu ,Ankara,1988. s.l0l-l04: Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, İstanbul,1995,s.45:
[9] Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, İstanbul,1995,s.46: Ahmet Mumcu ; Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi , Ankara,l974,s.54-57: 
[10] Süleyman Ünüvar,: Cumhuriyet, Atatürk ve Millî Egemenlik Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,İstanbul,2005. S.154, s. 25-29 Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, ,s.45-47: Jorge Blanco, Villalta ,  Atatürk,  Çev. Fatih  Özsu,  Ankara, 1982, s.382.
[11] : Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, ,s.443-45:  Ahmet Mumcu ; Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi , s. 58-59
[12] Sadi Irmak ;Atatürk ve Meclis,  Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi. S.8, Ankara, l987,s.265-269 : Sacit Karaibrahimoğlu, T.B.M.M.,s.47 : .Meclisin meslek gruplarına göre dağılımını Sadi Irka şöyle belirtmiştir: İlmiye Sınıfı- 70; Askerler-58; Eğitimci Sınıf-29; İktisat Mensubu-27; Diplomasi-37 toplam-221 olarak belirtir.
[13] : Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı ve  Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, ,s.: Samet Ağaoğlu, Kuvay-i Milliye Ruhu, Ankara, 1981, s.25