Bir Garip İhsan Oktay / Efsun Güztoklusu


     Edebiyat okuru son yıllarda değişik bir eğilim oluşturdu. Okur eskisi gibi, klasik roman kalıplarından pek haz almıyor. Daha katılımcı olmak istiyor, biraz yorulmak istiyor. Orhan Pamuk “Gizli Yüz” de bu hissi okuyucuya ulaştırmada başarılı oldu . O romanda bir sayfayı 5-6 kez okumama rağmen pek bir şey anlayamamıştım. Aynı Gabriel Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” romanında olduğu gibi. Daha sonra Ayfer Tunç’un “Bir Deliler Evi’nin Yalan Yanlış Tarihi” romanını okurken de sanki bir “yap boz” çözecekmiş gibi karakterleri yerlerine oturtmaya çalıştım. Adeta bir “karakterler kabaresi” seyrettim.
İşte İhsan Oktay Anar yapıtlarında da bu okuma ritüeline kaptırır insan kendini. Bir süre sonra kurgu unutulur her şey birbirine karışır semboller hayalinizi süsler uzak masallara kayarsınız. Okumayı bir çeşit maceraya, egzotik masallara dönüştürür. Tarih ve felsefeyi resmi ve ciddi yapısından soyutlayarak zevkli bir macera yaşatır okuyucusuna adeta...

     5 yıl aradan sonra çıkardığı 7. Gün romanında da çok zor bir işe soyunarak, okuyucuyu Türkiye tarihinin Ergenekon göçebelik serüveninden başlayarak Osmanlı’ya, oradan Cumhuriyet’e tarihimizin birçok evresine hızlı bir trenle yolculuk ettiriyor. Bunu yaparken kronolojik bir sıralama derdine girmiyor. Dolayısıyla okuyucu adeta bir fırtınaya tutuluyor.

     Semboller Anar’ın vazgeçilmezidir. Bu romanda da Demir Minareler, Tekvinhane halef ateşçi gibi sembollere rastlıyoruz. Ana karakter İhsan Sait gelecekten gelen bir aşk mektubu ile Dojira’ya kavuşmaya çalışıyor. Dojira ideali simgeliyor. Sait sahneye biraz geç çıkıyor o çıkana dek biz dinden vazgeçip pozitif bilime sırtını dayayan Paşaoğlu, İhsan Sait’in kölesi Kambur Bevval’ın tam itaatçiliği ile oyalanıyoruz.

     Yazarın bu romanından çok keyif almak istenirse biraz görev duygusu ile değil de sindire sindire okumak gerek. Zira rüzgar gibi kayıveren ilk bölümden sonra bitime doğru ‘’kurtarın benii’’ diyebilen de var’’ ama çok güzel bu kadar çabalamaya değer ‘’ diyen de. Bana soracak olursanız İhsan Oktay Anar’ın kendi kişiliği gibi oldukça esrarengiz bir kitap bir sonraki sayfada neyle karşılaşacağınız belli değil. Okumayı zevkli kılan da tüm yıpratıcılığına karşın bu olsa gerek.