Edebiyat Mutluluktur, Zülfü Livaneli




Zülfü Livaneli ebedi ve edebi metinler arasında dolaşıyor
Evrensel müzisyen kimliği bir yana, sanat hayatına edebiyatçı olarak başlamış, öykü, roman ve denemeleriyle de bütün dünyada kendine okur bulmuş usta kalem Livaneli’den ufuk açıcı denemeler.
Zülfü Livaneli’nin Vatan gazetesinde “Edebiyat Notları” üstbaşlığıyla çıkan yazılarından yapılmış bir seçmeyi temel alan Edebiyat Mutluluktur, okurunu edebiyatın zengin dünyasında büyük bir yolculuğa çıkarıyor. Romanlar, yazarlar, edebi tartışmalar, dil sorunları, yazmanın etrafında dolaşan birçok konu yer buluyor kitapta. Tolstoy da görünüyor satır aralarında, Eco da, Cervantes de… Yazılarda Don Kişot’tan edebiyatta burjuvaziye, depremin edebiyata yansımasından “öz Türkçe” ve “Güneş-Dil Teorisi”ne, sinemada edebiyat uyarlamalarından film müziklerine, Nobel’den @ işaretine kadar, edebiyatın alanına giren her konu hakkında yazarın fikirlerini bulmak mümkün. Edebiyatseverler, genç yazar adayları, kısaca hayatında kitaba yer ayıran herkes için müthiş bir okuma zevki. Kitapta ayrıca Zülfü Livaneli’nin “Benim Gözümden Yaşar Kemal” ve “Edebiyat Üzerine” başlıklı iki de konuşması yer alıyor.

Kitaptan:
Bir arkadaşım vardı. Atonal piyano çaldığını öne sürer, tuşlara gelişigüzel basardı. Bir akor basmasını, bir melodi çalmasını isteseniz, bunu başarabileceği şüpheliydi. Ama o, büyük bir özgüvenle, bunun da “kendi ifadesi” olduğunu söylüyordu.
Sanatta böyle şey olmaz. İnsan her türlü yaratıcı yeniliğe, hatta delilik sayılacak yapıtlara imza atabilir ama bunun için klasik dönemlerden geçmiş olması gerekir.
Picasso, kendi tarzını yaratma hakkını, o muazzam klasik dönemlerinden sonra kazandı. Bundan ötesi, doğru dürüst köpek resmi çizmeyi beceremeyen kişinin, üzerine boyalar sürdüğü bir tuvali “modern resim” diye yutturmaya çalışmasına benzer ki, maalesef böyleleri de pek eksik değil.
Bu biraz da aşırı örneği romana uygularsak ortaya şöyle bir kural çıkıyor: Önce yazar olma maharetini ispat et. Savaş ve Barış, Buddenbrooks, Ses ve Öfke gibi bir roman yazabileceğini, o mimariyi, roman mühendisliğini, karakter yaratma ve okutma becerisini kanıtla; sonra roman sanatına yenilik getirmek için istediğin denemeyi yap.
Unutmayalım ki James Joyce, Ulysses’i yazdığı sırada, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’ni yazmış, Stephen Dedalus karakterini yaratmış, daha da önemlisi “Ölüler” gibi eserler vermiş büyük bir yazardı.
Farklı görünme çabası sıradanlığın göstergesi değil midir? Gerçekten farklı olan bir kişi, neden farklı olduğunu kanıtlamaya uğraşsın? O sadece anlatacaklarının özüne en uygun biçimi yaratmakla uğraşır.