TBMM’nin Açılışından Cumhuriyet’in İlanına Milli İradenin Hakim Kılınması (1920-1923) / Yrd. Doç. Dr. Ergünöz AKÇORA

1. TBMM
Milli devlet ve tam bağımsızlık ilkeleriyle birlikte Atatürk'ün devlet anlayışının temellerini oluşturan üçüncü ana ilke, milli egemenliktir. Milli egemenlik, devlet içinde en üstün buyurma kudreti olarak tanımladığımız egemenliğin, millete ait olduğunu ifade eder.  Bu anlamda milli egemenlik, kişi veya zümre egemenliği ile, yani monarşi veya oligarşi yönetim biçimleriyle kesinlikle bağdaşamaz.
Milli egemenlik kavramı Anayasa Hukukumuza ve Parlamentomuza ilk defa l92l Anayasayla girmiştir. Şüphesiz temelindeki ana fikir Milli egemenlik olmuştur.  Mustafa Kemal bütün bu isteklerinde
mücadelenin devam edebilmesi için milletle bütünleşen, onun hürriyeti ve istiklâli için daha iyi hizmet edebilecek bir parlamentoya öteden beri duyduğu ihtiyacı gidermek istemişti.
Atatürk, milli egemenliği yeni devlet düzenimizin temeli olarak görür. Toplum ve devlet hayatının temel değerleri, ancak milli egemenlik ilkesi altında gerçekleşebilir: "Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin istikrarının ve korunmasının sağlanması, ancak ve ancak tam ve kesin manasıyla milli egemenliğin kurulmuş bulunmasına bağlıdır. Dolaysıyla hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir".[1]
23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplanmış. Daha sonra  Hacı Bayram Camii'nde kılınan öğle namazından sonra, Meclis binası girişinde herkesi mutlu eden ve gözlerini yaşartan güzel ve görkemli  bir tören yapılmıştı. Saat 13.45'de, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplanmıştı. İşte bu gün Türk Milleti 23 Nisan Milli Egemenlik Bayramını idrak ederken bunun mana ve önemini anlamak için bu anlayışı nasıl kazanmıştır sorusunu ortaya koyabilmek için  meselenin  tarihi temellerine inme ihtiyacını ortaya koymuştur
Türk devlet geleneğinde, egemenlik  anlayışı  çok eskilere inildiğinde görülür ki ilahi temellere dayanmaktadır. Buna göre Türk hakanı devletin tek temsilcisi ve sahibidir. Hakan insanları idare etmek için tanrı tarafından yüceltilmiştir.  Nitekim  Orhun Abidelerinde "Tanrı buyurduğu için ,kendimde devletli olduğum için Kağan oturdum "  Yine Kutadgu Bilig'te " Bu beyler hakimiyetlerini Tanrıdan alırlar. Halk iyi olursa ,beyler de iyi olurlar." İfadeleri bunu açıklamıştır. Bu anlayışın Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de devam ettiği görülmektedir.
Hükümdarın vazifeleri arasında; Kanun koymak ve töreye uymak, Adaletin başı olmak, halkı korumak ve kollamak  en önemlileridir. Bu arada ; hükümdarın bilgili ve akıllı ,cesur ve kahraman ,liyakatli ,iyi ve doğru , erdemli ve cömert olması gibi bazı meziyetleri de üzerinde taşıması çok önemlidir. "Hükümdar Allah'ın yeryüzündeki gölgesidir" ifadesi bunun bir delildir. Hükümdarlık bu zamanda da Allah'ın insanlara bahşettiği bir talihi" Kut" u kabul edilmiştir. 
Bütün bunlara rağmen Türk hükümdarlarının yetkileri de sınırsız değildir. Tahta çıkmaları, devleti idare etmeleri, hatta zaman zaman tahtan indirilmeleri de Türk töresine dayanan belli usuller dahilinde olmuştur. Şüphesiz bu husus hakimiyetin varlığı ile alakalıdır.  Bütün bu sözlerden anlaşılacağı üzere Türk hakimiyet anlayışına göre hükümdarlığın, daha geniş anlamı ile devletin, halk için var olduğunun  bir ifadesi ortaya çıkmaktadır Nihayet Türk tarihinin her devrinde görülen şehzadeler arasındaki taht kavgaları da Türk demokrasisinin gelişmesi açısından önemli bir merhaleyi teşkil etmiştir. Çünkü tahta talip şehzadelerden halkın ve ordunun çoğunluğunun desteğini alan şehzadenin tahta çıkması, bu günkü seçimle bir partinin iktidara getirilmesi kadar normaldir.
Şüphesiz Türk hakimiyet telakkisi incelenirken gözden uzak tutulmaması gereken bir önemli hususta, Türklerde mevcut olan fütuhat ananesi  ve bunun sonucu fethedilen yerlere demokratik düşüncenin yerleştirilmesi ve bu ülkelerde yaşayan milletlerin demokrasilerinin de temelini teşkil etmesi olmuştur.
Yukarıdaki açıklamalarımızdan Türk demokrasisinin mühim bir unsuru, devletin halkın her türlü meselelerinin görüşülüp karara bağlandığı  "Kurultay " denilen halk toplantılarında olmuştur. Bu toplantılar hakana ve devlete bağlılık olup, milleti birleştirip kenetleyen büyük özellik arz etmiştir Bu tarihi temeller doğrultusunda Milli Egemenlik fikrinin Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemindeki yansımalarına bakılacak olursa; Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesinden sonra mütareke hükümlerin gereği  Anadolu'nun her köşesi işgal edilmiş ve Türk milletinin eli kolu bağlı duruma getirilmişti. Bunlardan en etkilisi ise İzmir'in Yunan ordusu tarafından işgali olmuştu. Bu durum Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışına kadar mitingler ile protesto edilmeye çalışılmış, Erzurum ve Sivas kongreleri ile de vatanın tehlikede olduğu ve bir an önce mücadeleye geçilmesi kararı alınmıştı. [2]
Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nin açılmasına çalışıldığı günlerde  pek çok sorunların olduğu muhakkak. Bunlar arasında yerel isyanları, zararlı cemiyetleri ve işbirlikçilerini göstermek mümkündür. Daha sonra Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde ülke bütünlüğünün ve milli bağımsızlığımızın korunması için, "kuva-yı  milliye’yi amil ve iradei milliyeyi hakim kılmak" esasının kesin olduğu belirtilmiştir.
Atatürk, Ankara'ya gelişinin ertesi günü (28 Aralık 1920) şehrin ileri gelenleriyle yaptığı görüşmede bu konuda şunları söylemiştir:  “Bir millet, varlığı ve hakları için bütün kuvvetiyle, bütün fikri ve maddi güçleriyle alakadar olmazsa, bir millet kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz”... Bu sebeple teşkilatımızda milli güçlerin etken ve milli iradenin egemen olması esası kabul edilmiştir. Atatürk devamla “ Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir egemenlik tanırlar: Milli egemenlik..."
Nihayet İstanbul'da toplanan son Osmanlı Mebus an Meclisi Mustafa Kemal'in gayretleriyle "Misak-ı Milli"yi (Milli yemin) kabul ettirmiştir. Durumun nazikliğini anlayan itilâf devletleri 12 Ocak 1920'de açılmış olan Osmanlı Meclisini basmışlar, bir kısım milletvekillerini tutuklamışlar, bir kısmı da sürgün etmişlerdir. Bu şartlar altında çalışamayacaklarını düşünen bazı milletvekilleri ise Ankara'ya göçmeye başlamışlardır.
Bu arada İtilâf devletleri 16 Mart 1920 tarihinde başlatmış oldukları fiili işgal hareketleri memleketin her yanında nefretle karşılanmıştır. Ancak Anadolu'da bir hükümetin olmayışı Mustafa Kemal'in yeni bir hükümet kurması zamanının geldiğine inandırmış ve yeni bir meclisin açılması için İstanbul ve Anadolu'da seçilmiş delegelerin Ankara’ya gelmeleri bildirilmişti. Böylece Meclisin açılışının bir an önce gerçeklemesi düşünülmüştü
Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye Başkanı olarak, bu bildiri ile; Ankara'da olağanüstü yetkiye sahip bir meclisin toplanacağını, bunun için her livadan beşer üyenin seçilmesini, seçimde her parti, zümre ve cemiyetin aday gösterebileceği gibi, bireysel olarak da adaylıklarını koyabileceklerini, seçimlerin gizli ve mutlak çoğunluk esasına göre yapılacağını bildirmişti. Ayrıca l5 gün içinde yapılmasını istemişti.[3]
Bu arada Itilâf devletleri 16 Mart 1920 tarihinde başlatmış oldukları fiili işgal hareketleri memleketin her yanında nefretle karşılanmıştır. Ancak Anadolu'da bir hükümetin olmayışı Mustafa Kemal'in  yeni bir hükümet kurması zamanının geldiğine inandırmış ve yeni bir meclisin açılması için İstanbul ve Anadolu'da seçilmiş delegelerin Ankara’ya gelmeleri bildirilmişti. Böylece Meclisin açılışının bir an önce gerçeklemesi düşünülmüştü[4]
23 Nisan 1920 tarihinde toplanmış olan meclis fiilen " Kurucu Meclis"ten başka bir şey değildi. Vazifesi de yeni Türk devletinin esaslarını hazırlamaktı. Ancak meclisin ismi henüz koyulamamış olmasına rağmen olağanüstü yetkilere sahip bir savaş meclisi görünümdedir. Bir başkan tarafından kurulan bir kabine ve bir hükümet yoktur. Çünkü meclisin kendisi hükümettir. Bu arada meclisin adı üzerinde  tartışmalar açılmış; bazıları" Kurultay" derken , bazıları da " Meclis-i Kebir-i  Milli " üzerinde durarak sonunda " Büyük Millet Meclisi (B.M.M.)" olarak kabul edilmiştir.[5]
Meclisin işleyiş tarzına göre, Bakanlar Kurulu, Meclis tarafından seçilir ve Meclis adına iş görür  Kuvvetler ayrımı prensibi yerine, kuvvetler birliği benimsenmiştir. Hükümet başkanı aynı zamanda Başkomutan ve Devlet Başkanı olduğundan Meclis yasama yetkisi yanında yürütme yetkisini de elinde bulundurmuştur. [6] 
Mustafa Kemal heyeti temsiliye namına hareketle 21 Nisan 1920 tarihinde vilayetler ve 22 Nisan l920'de ise  kumandalıklara çektiği bir başka telgrafta ise: "23 Nisan Cuma günü T.B.M.M. açılarak, vazifeye başlamak için başlangıçtan itibaren bütün mülki ve askeri ve milletin bütününün meclise dayanacağı arz olunur" demek suretiyle müjdeyi bütün millete vermişti..Yine bu açıklamasında,Erzurum Kongresinde alınan karar gereği” Kuva-i Milliye Ruhuna amil Milli iradeyi hakim kılmak esastır “ maddesiyle Hekimiyet-i Milliye'ye dayanan, kayıtsız, şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmaktan başka, Türkler için kurtuluş çaresinin olmadığını belirtmişti.[7]
Yıkıcı faaliyetler Anadolu'da kol gezerken, Mustafa Kemal vatanı sarmakta olan tehlikeli durumu yok etmek, Ankara'yı tehdit eden bazı hususları derhal bertaraf etmek için harekete geçmiş, daha önce de belirttiğimiz gibi çektiği bir telgrafla "23 Nisan 1920, Cuma günü, cuma namazına müteakip T.B.M.M. toplanacaktır" demişti.
Açılış programını mümkün olduğu kadar uygulamaya gayret göstermişler ve o günü tarihi bir gün olarak yaşamışlardı. Sabahleyin Ankaralılar ve Ankara'da bulunanlar o gün meclis binasıyla Hacı Bayram Camii arasında erken saatlerden itibaren yer almışlar Namazdan sonra ise.Meclis önüne gelinmiş, kurbanlar kesilmiş, dualar edilmiş ve meclise girilmişti. Sancağı Şerif meclis kürsüsüne örtülmüş, üzerine Kur'an-ı Kerim konmuş, hatim duası okunmuştu. Bu manevi hava milli davanın azameti ile Meclis l4.45' de en yaşlı Milletvekili olan Sinop Milletvekili  Şerif  Beyi' in bir konuşması ile açılmıştı. Böylece Türkiye devletinin yönetim şekli olan Büyük .Millet .Meclisi bütün imkansızlıklara rağmen milletten aldığı imanla, cesaretle vatan ve millet aşkı ile savaşının en önemli adımını atmıştı.
23 Nisan l920 'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Saat 13.45'de, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplanmıştı. Anadolu’nun en ücra köşesinden meclisin açılışına katılan milletvekilleri, vatanın kurtulması için alınacak adımların önemli bir karar noktası olan meclisin işlerliğini kazandırmak için bütün çabalarını sarf etmişler, fedakarca canlarını hiçe sayarak Ankara’ya gelmişlerdi..Bununla iktidarın bir aileden alınıp millete mal edilmesi sağlanmış ve yeni bir devlet düzenine ilk adım atılmıştı.[8]
Yeni meclisin açılmasıyla, Osmanlı meclisinin dağıtılmasından ortaya çıkan boşlukta böylece doldurulmuş oluyordu. Yani 24 Nisan kararıyla yeni Türk devletinin kalbi Ankara’da atmaya başlıyordu. Böyle bir devleti temsil eden T.B.M.M. Milli Egemenlik esasına dayanması itibarıyla milli mücadele ruhuna hukuki ve siyasal açıdan bir kat daha değer katmış, tarihi bir anlam kazandırmış oluyordu. Aynı zamanda  Heyet-i Temsiliye dönemi kapanmış, T.B.M .Meclisi ile yeni bir dönem başlamıştı Yani yeni politik düzen T.B.M. Meclisi'nin açılması ile meşrulaşmıştır.
24 Nisan'da ise ll2 üye ile toplanan meclis Mustafa Kemal Paşa'nın meclis huzurunda geniş bir konuşma yapmasından sonra kendisi başkan seçilmiştir. Bu konuşmasında özetle:" Saltanat ve Hilafet merkezi fiilen işgal altındadır. Eğer bu milleti insan olarak, namus ve şerefiyle yaşatmak istiyorsak kabul edeceğimiz husus, bütün kuvvet ve vasıtalarımızı gereğine göre kullanarak, bizi yok etmeye çalışan düşmanların haince emellerini kırmaktır " diyerek milli mücadelenin temelinde yatan fikri açıklamaya çalışmıştır.   
Mustafa Kemal hükümet kurulması için bir önerge de sunmuştur. Bu önergesinde:
1: Hükümet kurmak zorunludur.
2: Geçici kaydıyla bir hükümet başkanı tanımak ya da padişah vekili atamak uygun değildir. 
3: Meclis'te beliren ulusal iradenin, yurt kaderine doğrudan doğruya el koymasını kabul etmek temel ilkedir.
4 : T.B..Meclis'inin üstünde bir güç yoktur.
5: T.B..Meclis'i yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplanmıştır.
6:Mecliste seçilecek vekil olarak görevlendirilecek bir kurul hükümet işlerine bakar. Meclis Başkanı bu kurulun da başkanıdır. 
7 :Padişah ve Halife baskı ve zordan kurtulduğu zaman Meclis'in düzenleyeceği yasaya uygun olan durumunu alır.  demek suretiyle Meclis'in üstünde bir güç olamayacağını  belirtmiştir.
TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Nisan 1920 tarihinde T.B.M.M. Millet iradesi ile işbaşına geldiğini, meşruluğunu, inkâr edenlere karşı da varlığını tanıtmak zorunluluğunu duymuş, netice de " Hıyanat-ı Vataniye " kanunun çıkartmıştı.  
4 Mayıs l920'de B.M. Meclisi'nin Teşkilata ait bir genelge yayımlanarak; Milli İradenin tanınması yasama ve Yürütme yetkisinin kendisinde toplanması istenmiş, T B. M. Meclisi yargı yetkisini de eline almış ve T.B.M.Meclisi bir devlet teşekkülü olduğunu karar şeklinde belirtmişti. 5 Mayıs'ta 11 Bakandan oluşan "Meclis Hükümeti", TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında ilk toplantısını yapmış böylece, TBMM'nin millî egemenliğe dayalı yeni Türk Devleti olarak doğmuş olduğu vurgulanmıştı[9].
Mustafa Kemal bütün bu hareketlerle meclisin millet iradesinin tam hakimiyetini sağlamıştı. Aynı zamanda bununla, milletin gerçek temsilcilerinden oluşan bir meclis ortaya çıkmıştı. yeni bir devlet kurmak fikri ile milli bir siyaset gütmek amacında olmuştur. Mustafa Kemal konuşmalarında milli egemenlik esasına dayalı halk idaresinden bahsederken maksadının bir üstü kapalı da olsa cumhuriyet olduğunu belirlemişti. Buna rağmen milli hakimiyetten söz etmeğe Meclis'in açılışından çok sonra ki günlerde bahsedebilmiş ve zaman ile zemini iyi ayarlamaya gayret göstermiştir.,
Milli Hakimiyet kavramı Anayasa Hukukumuza ve Parlamentomuza ilk defa l92l Anayasayla girmiştir. Şüphesiz temelindeki ana fikir Milli egemenlik olmuştur.  Mustafa Kemal bütün bu isteklerinde
mücadelenin devam edebilmesi için milletle bütünleşen, onun hürriyeti ve istiklâli için daha iyi hizmet edebilecek bir parlamentoya öteden beri duyduğu ihtiyacı gidermek istemişti.
Meclisin karakteri yönünden ise baktığımızda
1- Yeni meclis millet iradesine dayanan, milli hakimiyet ilkesini esas olan demokratik karakterde bir yapıya sahip olmuştu
2- Osmanlı Mebusan Meclisi üyelerini kabul etmeleri, meclis iradesinin kanun yapma yoluyla ortaya koymasını sağlamıştı.
3- Yeni meclis, millet iradesi ile seçilen milletvekillerinden seçilmişti.
4- Büyük fedakarlık ve zor şartlar altında toplânan meclis, meclisin üstünlüğü prensibine yer vermiş, kendisinden üstün hiç bir güç ve kuvvet tanımamıştı.
T.B.M.M. aldığı bu ilk kararlarla kendi kuruluşunu düzenlemiş, Erzurum Kongresinde alınan karara uygun olarak " Kuva-i Milliye ruhuna sahip Milli İrade " ye dayanan bir meclisin teşekkülü sağlanmıştı. İstanbul'dan kaçıp gelen ve yeni meclise katılan milletvekilleri ile de tam millet iradesi ortaya konulmuştu.
Görüldüğü gibi bu meclis milli, demokratik, inkılapçı yeni bir Türk devletinin kurulmuş olduğunu ilân ediyor ve yeni meclisin milletin tek temsilcisi sıfatıyla kuvvetler birliği sistemini de benimsemiş oluyordu. Yine, meclis başkanı aynı zamanda hükümetin ve devletin de başkanı oluyordu. Ayrıca, meclis olağan üstü yetkilerle donatılmış olduğundan kuvvet ve yetki birliğini de temsil etmiş oluyordu. Esas itibarıyla eski İstanbul meclisinden farklı bir hükümetin kurulması sağlanmıştı. Mecliste toplanmış olan milli iradenin vatanın kaderine doğrudan doğruya el koymasına karar verilmiş, 24 Nisan günü de Mustafa Kemal T.B.M.M. başkanı seçilmişti. O günden sonra Mustafa Kemal, Türk devletinin adı konmasa dahi yeni rejimin Cumhurbaşkanı olmuştu.  [10]
Meclisin Genel Yapısına bakıldığında zaman ise; Mustafa Kemal milli mücadelenin sağlam temellere oturmasını istemiş, millete dayalı bir karar ve yürütme organının kurulmasını sağlamıştı. Mustafa Kemal büyük bir mücadeleye, milleti ile beraber atılmıştı. Bu mücadelenin gerektireceği bütün maddi imkânların sağlanmasının ancak millete dayalı yasal bir kuruluşun kararıyla mümkün olabileceğini düşünmüştü.  Başlangıçta mevcut T.B.M. M başkanlığı devlet başkanlığına eşdeğer tutulmuş, mecliste alınacak kararların uygulanabilmesi için kendi içinden seçilecek 11 üyeden oluşan "İcra Vekilleri kurulu" ile görev sürdürülmeye çalışılmıştı.
Mustafa Kemal o günlerde T.B.M.M. hakkındaki görüşlerini Türk Milletine ve dünyaya şu sözler ile açıklıyordu:" Türk Milleti esaret ve zilleti kabul etmez. Millet tehlikeyi açıkça görünce en doğru kararı verecekti. Meclis nazariye değil bir gerçektir."Bu meclis olağan üstü hallerin doğurduğu, kuvvetler ayrımı ilkesi yerine yasama, yürütme ve yargı güçlerini himâyesinde toplamış olan bir meclistir. Mecliste ilk etapta toplanan milletvekili sayısı  l20'yi bulmuş , bu sayı daha sonra günden güne artmıştır.[11]
Toplanan milletvekillerinin o gün meslek gruplarına göre dağılımları ise şöyle olmuştur 41, Büyükelçi, Vali ve Kaymakam gibi yönetici; 51 Subay, 40 Memur, 51 Hukukçu, 25 Öğretmen, 17 Müderris, 15 Doktor, 17 Din adamı, 13 Gazeteci yazar, 27 Tüccar, 8 Şeyh, 6 Aşiret Başkanı, 3 Bankacı; 31 Çifçi; 1 İşçi, 42 meslek grubu bilinmeyen[12]
Meclisi temsil eden kişiler fazla okumuş kişiler olmamakla beraber sade, saf, içi vatan sevgisiyle dolu, fala, rüyaya değil gerçek bir mücadeleye inanan imanlı ve inançlı kişilerdi. Tek kelimeyle birinci B.M.M.Türk milletinin kendisiydi..[13]
Milli hakimiyetin bir sembolü olan B.M.M,. eski meclisin kapatılması ile tek temsilci olmuş ve Türk milleti rejimin adı Cumhuriyet denilmemesine rağmen onu yaşamaya ve yaşatmaya başlamıştı.
Sonuç
Tüm milletvekillerinin vatanseverlikleri yanında Mustafa Kemal'in daima olayların üstünde kalmayı başarması, bağdaştırıcı, uzlaştırıcı ve üstün yöneticilik kabiliyeti ile bu meclisin açılışını sağlamış ve 24 Nisan akşamı meclis başkanı seçilmesi sağlanmıştır. Meclisin çalışma şartları ve hükümet teşkili, devlet vazife ve mesuliyetinin heyet-i Temsiliyeden meclise alınması da sağlanmak suretiyle 25 Nisan günü başkan vekillerinin seçimi yapılmış ve nihayet meclisin meşruluğunu inkâr edenlere karşı 29 Nisan günü Hiyanet-i Vataniye Kanunu çıkarılmıştır. Meclis bu çalışmalarını tamamladıktan sonra 3 Mayıs günü ilk Hükümet kurulmuştur. 
Açılan yeni meclis ile tarihimizde ilk defa Türkiye adı resmen kullanılmış, adı Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ve olağan üstü yetkileri kapsayan, kanunları yapan ve yürüten, yurdu düşman istilasından kurtarmaya çalışan bir meclis olmuştur. Türk milletinin o gün ki tek hedefi bu statüyü korumak, milli bütünlüğümüzü güçlendirmek, istiklâl ve hürriyetimizi sağladıktan sonra  çağdaş medeniyete top yekun millet olarak ulaşmaktı.Bu, milletimizin, kendi hakimiyetine, kendi benliğine sahip çıkmasından, mutlu ve hür yaşayabilmek için kesinlikle hakimiyetine kavuşmak isteğinden olmuştur.
T.B.M.Meclis'inin açılması Türk Milletinin tarihinde yeni bir devre açılmasına ve yeni bir devletin temellerinin atılmasını sağlamıştır. T.B.M.Meclisini açılışının diğer önemli bir tarafı ise ; hukuki ve siyasi yönü olmuştur. Bu aynı zamanda işgal kuvvetlerine karşı milli mücadeleyi başlatmış olan milli kuvvetlerin millet iradesine dayanarak başardığı önemli bir hareket olmuştur.
T.B.M.M’ inin. milli tarihimiz bakımından taşıdığı en önemli özelliği, kurduğu hükümet şeklinin orijinal olması ve kendi içinden gelen sürekli bir değişme ile Anayasa hukukunda hızlı bir ilerlemeyi sağlamış olmasındandır.
Fiili anayasalı bir devlet rejiminin ilk adımı atılmıştır. Meclis normal bir parlamenter sistemin daha ilerisinde, yasama, yürütme ve yargı yetkilerini elinde tutan bir meclis olduğundan onları kendi idari faaliyeti içinde toplamayı başaran bir meclis olmuştur.
Memleketi saran tehlikeler karşısında bu meclisten beklenen hizmet, milli hakimiyeti sağlamak, memleketi düşmandan temizlemek ve bağımsızlığını sağlamaktı. Bunun için ilk etapta Meclisin üstünlüğü kabül ettirilmiş, Mecliste beliren milli iradeyi, milli hakimiyeti açıkça ilân etmek olmuştur. Bununla Anayasasında da belirtildiği gibi  hakimiyetin kullanılması, hiç bir suretle ,hiç bir kişiye, zümre veya sınıfa bırakılamayacağı ortaya konulmuştur. 
"Milli hakimiyet" bundan sonra demokrasiyi ve demokratik rejimi ifade eden bir terim olarak ortaya çıkmış ve en gelişmiş devlet şekli olan Cumhuriyet'i hedef olarak seçmiştir.
Atatürk millet hakimiyeti ilkesini, Milli Mücadelenin ve yeni Türk devletinin temel ilkesi haline getirirken gerçek anlamda demokratik rejimin yerleşmesini sağlamaya çalışmıştır.
Bu bakımdandır ki Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışı, yeni Türk Devletinin kuruluşunda önemli bir dönüm noktası olması yanında  Milli Hakimiyet anlayışının da Türk fikir sistemine girişinde Kuva-i Milliye Ruhu ve demokratik hayata geçişimizde ilk ve önemli adım olmuştur.



[1] Süleyman Ünüvar,: Cumhuriyet, Atatürk ve Millî Egemenlik Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,İstanbul,2005. S.154, s. 25-29
[2] Süleyman Ünüvar,: Cumhuriyet, Atatürk ve Millî Egemenlik Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,İstanbul,2005. S.154, s. 30-31
[3] : M.Cemil Özgül ; Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'daki Çalışmaları,  Ankara, l989,s.l56-l57 : Ergun Özbudun ; TBMM Hükümetinin Hukuki Niteliği, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi , S.2,Ankara, l985,s.483
[4] Süleyman Ünüvar,: Cumhuriyet, Atatürk ve Millî Egemenlik Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,İstanbul,2005. S.154, s. 29-31:  Muzaffer Erendil;  Çok Yönlü Lider Atatürk , Ankara, l986,s.l05-107
[5] Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, İstanbul,1995,s.41-43 S.41 : Fahri Belen ; Türk Kurtuluş Savaşı , Ankara, l983,s.l62-l66 : Selahattin Tansel  ; " Mondros'tan Mudanya'ya  Kadar " C.3. Ankara,l978,s.93.:
[6]Alptekin Müderrisoğlu ; Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları, Ankara,l990, s. 250-251 : Hamza Eroğlu;  Türk İnkılâp Tarihi, İstanbul,l982,s.203
[7]: Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi, S.102, İstanbul,1995,s.44 : M.Cemil Özgül ; Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'daki Çalışmaları, s.l59
[8] :Yahya Akyüz;  Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu ,Ankara,1988. s.l0l-l04: Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, İstanbul,1995,s.45:
[9] Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, İstanbul,1995,s.46: Ahmet Mumcu ; Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi , Ankara,l974,s.54-57: 
[10] Süleyman Ünüvar,: Cumhuriyet, Atatürk ve Millî Egemenlik Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,İstanbul,2005. S.154, s. 25-29 Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, ,s.45-47: Jorge Blanco, Villalta ,  Atatürk,  Çev. Fatih  Özsu,  Ankara, 1982, s.382.
[11] : Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı Ve Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, ,s.443-45:  Ahmet Mumcu ; Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi , s. 58-59
[12] Sadi Irmak ;Atatürk ve Meclis,  Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi. S.8, Ankara, l987,s.265-269 : Sacit Karaibrahimoğlu, T.B.M.M.,s.47 : .Meclisin meslek gruplarına göre dağılımını Sadi Irka şöyle belirtmiştir: İlmiye Sınıfı- 70; Askerler-58; Eğitimci Sınıf-29; İktisat Mensubu-27; Diplomasi-37 toplam-221 olarak belirtir.
[13] : Ergünöz Akçora: T.B.M.M. nin  Açılışı ve  Milli Hakimiyette İlk Adım ; Türk Dünyası Tarih  vre Kültür Dergisi, S.102, ,s.: Samet Ağaoğlu, Kuvay-i Milliye Ruhu, Ankara, 1981, s.25