Geçmişten Günümüze AB – Türkiye İlişkileri / Yrd. Doç. Dr. H. Barış Doster

Söyleşi: Ebru Çolak, Elif Soykan

1963 yılında Ankara Antlaşması'yla başlayan ve Gümrük birliği Antlaşmasıyla aslında Türkiye’yi Avrupa’ya tam anlamıyla bağımlı kılan hatta Türkiye’yi açıkça Avrupa’nın sömürüsü haline getiren bu anlaşmayla perçinlenen ilişkiler inişli çıkışlı da olsa bugün hala devam eden bir süreç . Türkiye’yi ortak yapacağız vadisiyle kandırarak hala istediği tavizleri koparmaya devam eden Avrupa’yı ve onun şimdiki durumu hakkında şu anda Marmara Üniversitesinde görev yapan ve bizim de hocamız olan sayın Yrd. Doç. Dr. H. Barış Doster ile yaptığımız söyleşide Avrupa - Türkiye ilişkilerini konuştuk .

Avrupa - Türkiye ilişkisinin nasıl başladığını ve Türkiye’ye karşı tutumunu değerlendirebilir misiniz?
Türkiye - AB ilişkileri Ankara Antlaşmasıyla başladı. Daha sonra 1995'te imzalanan ve 1996'da yürürlüğe giren Gümrük Birliğiyle devam etti. Bu olumsuz bir hamleydi çünkü AB üyesi olmadan gümrüğe katılan ilk ve tek ülke olduk ve kararların alındığı ortamda masada olmadan alınan kararlara uymakla yükümlü olan bir devlet haline geldik. Gümrük Birliği ile Türkiye Ekonomisi milyar dolarları bulan zarara uğradı. Bundan özellikle küçük işletmeler, kobiler vs. zarar gördü. Ayrıca AB, Türkiye’yi üye yapacağız vadiyle bekleme odasında tutarak Türkiye’den siyasi ödünler koparmayı başardı. Türkiye’nin üye olacağı vadine kanan siyasi iktidarlar da AB'nin istediği siyasal ödünleri verdiler. Sonuçta ruhban okulundan soykırım iddialarına, özelleştirmeden güneydoğuya, Kıbrıs’tan , patrikhaneye kadar AB, Türkiye’nin içişlerine müdahale ederken sürekli Türkiye karşıtı sözler söyledi. Yunan meselesinde Yunanistan’ı, Ermeni meselesinde Ermenistan’ı savundu ve gelinen noktada da Türk kamuoyunda Avrupa Birliği arzusu azaldı. Dahası dünyada yaşanan iktisadi kriz dolayısıyla da Avrupa Birliği’nin geleceği tartışılmaya başlandı. Avrupa Birliği’nin iktisadi öncüsü olan Almanya yeniden eski para birimi olan Alman Markına dönmeyi gündeme alırken birlik içinde ülkelerin beklentileri arasındaki fark hatta uçurum daha da belirginleşti.

Peki  günümüz AB - Türkiye ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Günümüzde Avrupa Birliği - Türkiye ilişkileri eski canlılığını yitirdi. Türkiye’deki siyasi iktidar 3 Kasım 2002 Genel Seçimleriyle işbaşına geldi ve kendisinden önceki DSP - ANAP - DYP hükümetinin AB konusundaki ağırlığını daha da yukarılara taşıdı. Birinci iktidarlığı döneminde Avrupa’nın istediği uyum yasalarını parlamentodan geçirdi. Ancak bunun Avrupa Birliği üyelik garantisi taşımadığını bölgede, iç siyasette hem kendi talepleri doğrultusunda hem liberallerin desteği için verimli şekilde kullandı . Ancak ikinci iktidarlığıyla iyice belirginleştiği üzere hem Avrupa konusundaki hızı kesildi hem toplumun Avrupa’ya olan ilgisinin, üyelik istencinin azaldığını gördü hem de Avrupa’nın Türkiye’yi üye yapmayacağı konusundaki ısrarlı söylemi Türk toplumunda iyice anlaşılmaya başlandı. Ayrıca iktidarın büyük destek aldığı liberallerin Türkiye - AB ilişkileri bazında çokta güçlü olmadıklarını bir kez daha anladı. Bir anlamda liberalleri Avrupa Birliği manivelasını kullanıp el altında tutarak yararlandı. 2011'e baktığımızda Türkiye - Avrupa ilişkilerinin zayıfladığını Avrupa’ya üyelik hevesinin,  Avrupa’nın Türkiye’yi asla üye yapmayacağının kesinleştiği ve Avrupa’nın geleceğinin bizzat Avrupa başkentlerinde sorgulanmaya başlandığını görmekteyiz. Ortak anayasa, ortak savunma ve güvenlik politikaları zaten kolay projeler değildi. Bunlara bir de yıllardır uygulanmaya çalışılan 2008'de iyice belirginleşen ekonomik krizle birlikte yürümeyeceği anlaşılan ortak maliye politikası eklendi.

Avrupa’nın Türkiye ve dünya üzerindeki egemenliğine gelirsek…
Avrupa Birliği dünyada ekonomik güç olduğu oranda siyasi ve askeri bir güç değildir. Bunun sıkıntılarını da yaşamaktadır. Ortadoğu’da, Orta Asya'da ve hatta kendi dibindeki Belçika’da bile ABD kadar etkili değildir. Enerjide de dışa özellikle Rusya'ya bağlıdır. Avrupa Birliği kendi içinde bile bir birliğe ulaşamamıştır. İngiltere Dünya'ya daha çok ABD merkezli bakarken birliğin iktisadi anlamdaki gücü Almanya daha çok Avrupa odaklı bakar keza Fransa da Akdeniz İttifakı yörüngesine ağırlık vermektedir. Avrupa Birliği ile Türkiye üzerindeki emellere gelince Türkiye, Avrupa'ya ve Amerika'ya içişlerine karışacağı ortam verirse Brüksel’in ve Washington'ın Ankara’nın içişlerine karışması kaçınılmaz olur. İktisadi anlamda bağımsız olamayan bir ülkenin siyasi ve askeri anlamda bağımsızlığı mümkün olmadığından Türk ekonomisi üzerinde belirleyici noktada olan büyük devletlerin Türkiye’nin içişlerine karışması kaçınılmazdır.

Avrupa’nın günümüzde güç dengelerinin Uzakdoğu’ya kaymasıyla birlikte Avrupa’nın özellikle yıldızı parlayan Çin ve Hindistan’a karşı bir ortak politika izlediğinden söz edebilir miyiz?
Uzakdoğu ülkelerine karşı Avrupa’nın bütüncül bir politikası mevcut değildir. İngiltere’nin Çin politikasında Amerika’ya yakınlığı buna karşılık Almanya’nın daha bağımsız politika geliştirmeye çalıştığının, Rusya ile ilişkilerde İngiltere’nin Almanya'yla çelişkiler içinde olduğunu biliyoruz. Zaten Avrupa Birliği deyince de akla Almaya ve Fransa’nın başını çektiği ülkeler topluluğunu görmek mümkün. Avrupa Birliği’ne son yıllarda üye olan küçük ülkelerin Avrupa Birliğinin politikasında hiçbir etkileri söz konusu değildir. İspanya, Portekiz, İtalya gibi ülkeler ise bölge ve dünya desteğini gözetirler. Hükümetlerin de eğilimine koşut olarak bazen Almanya - Fransa ikilisinin bazen de Amerika ve onun birlik içindeki uzantısı olan İngiltere’nin yanında yer alırlar.

Avrupa’nın Kıbrıs sorunu karşısında Türkiye’ye takındığı tutumu kısaca değerlendirebilir misiniz?
Kıbrıs, Avrupa’nın Türkiye Politikası nezdinde bir turnusol işlevi görmektedir. Şöyle ki; Avrupa, Kıbrıs üzerinden yüklenerek Türkiye’yi ödüne zorlamakta kâğıt üzerinde olmasa da bir şart haline getirdiği meselenin halledilmesini Türkiye'den istemektedir. Kıbrıs uyuşmazlığında tamamen Yunanistan ve güneyin tezlerini dillendirmekte olan Avrupa Birliği, Annan Planı’na Türk tarafı % 65 Evet Rum Kesimi % 75 Hayır dediği halde Güney Kıbrıs Rum Kesimini birliğe kabul etti ve Türkiye’den de tam üye olması için liman ve hava limanlarını tüm Kıbrıs’ı temsilen güneye açmasını talep ediyor. Kıbrıs’ta Türkiye’nin stratejik olarak değerinin azalacağını, Akdeniz’e sıkışıp kalacağını bilen Avrupa bu sayede Türkiye’den daha büyük ödünler koparmayı amaçlamaktadır.