Ortaçağ'da Avrupa / Murat Mutlu

Harman döven köylüler.
Takvim es-sıhha'dan, 15'nci yüzyıl. (Vikipedi)

Bugün ayrı bir kıta olarak kabul edilen Avrupa, aslında Asya kıtasının en batı ucudur. Ayrı bir kıta olarak kabul edilmesinde tabii koşullar değil, kültürel farklılıklar etkili olmuştur. Coğrafi olarak bir sınır çizdiğimizde; Karadeniz'in kuzeyinden Ural Dağları'ndan Kuzey Buz Denizi'ne iner. İzlanda, Biritanya ve İber yarımadasından Akdeniz'e açılır.(1) Kuzey kesimler kutuplara yakın olduğundan yerleşik nüfus az, ekonomik uğraşlar kerestecilik, balıkçılık ve kürkçülüktür. Yine bu kuzey kesimler tarih boyunca dünya siyasetinde pek etkili olamamıştır. Orta ve doğu kesimler tarıma elverişli alanlardır. Gerek taşımacılıkta gerek sulamada yararlanılabilen akarsuların varlığı bu bölge için avantajdır. Avrupa'yı gıda bakımından besleyen batı kesimlerdir, ancak hiçbir zaman yeterli olamamıştır. Bu yüzden özellikle Mısır (prinç) ve Anadolu'dan (buğday) yararlanma yoluna gitmişlerdir. (2) Eğer milletlerin gelişiminin bir adımını farklı milletlerle temas etmek, farklı kültürleri tanımak, öğrenmek, sentezlemek olarak kabul edersek Avrupa'yı Avrupa yapan bölge güney kesimdir demek pek de yanlış olmayacaktır. Güney Avrupa'nın Dünya'nın en büyük iç denizi olan, önemini tarihin ilk dönemlerinden bu yana koruyan Akdeniz'e komşu olması kıta için büyük bir şanstır. Akdeniz, farklı kültürleri birleştiren, ticaret için önemli bir denizdir. Bu yüzden Güney Avrupa (İtalya, Fransa, İspanya vd.) tarım ve hayvancılıktan çok bilim ve sanat alanlarında ön plandadır. Nitekim bugünkü Avrupa'ya şekil veren Rönesans, Hümanizma, Coğrafi Keşifler hep bu bölgede ortaya çıkmıştır. Avrupa hakkında bu kısa bilgilerden sonra esas konumuz, yani Ortaçağ Avrupası'nı anlatmaya çalışalım. Ortaçağ, kabaca Kavimler Göçü ile başlayıp 1453 yılında İstanbul'un fethi ile son bulur. Ortaçağ Avrupası'nın en belirgin özelliği Kavimler Göçü ile birlikte önce zayıflayıp 2 imparatorlu, iki başkentli imparatorluk haline gelen Roma'nın (3) Batı kanadının ileriki yıllarda yıkılmasıdır. Böylece zayıf da olsa Avrupa'daki tek merkezi otoritesi çöküşüyle halkın artık can ve güvenliğini ortadan kaldırmasıdır. Bu kaos ortamındaki halk, ister istemez senyörlerin yaşadığı surlarla çevrili şatolardan medet ummuşlar, buraları kendileri için sığınma yerleri yapmışlardır. Feodalite, Batı Roma imparatorluğu'nun çöküşü ile başlayan Ortaçağ'da, özellikle Batı Avrupa'da hakim olan toplum düzenine denir. Feodal toplumun üretim ilişkilerinin temeli, senyörün toprak üzerinde mülkiyet hakkına sahip oluşu ve toprağa bağlı köylü üzerinde de bir mülkiyete de sahip bulunuşudur. Feodal sömürü, serflerin artı ürününü senyörlerin kendilerine mal etmeleri biçiminde gerçekleşir. (4) Feodal toplum, iki toplum tarzının kaynaşmasına yok açan Cermen istilaları olmadan anlaşılamaz.(5) bu yüzden Kavimler Göçü hakkında bilgi sahibi olunmalıdır. Asya Hunları ile Çin arasındaki Asya hâkimiyet savaşları Hunlar'ın yenilgisiyle sonuçlanınca bu devlet ikiye ayrılmıştır. Çin hâkimiyetini kabul etmeyen Hunlar 4. yy'ın ortalarında Aral Gölü ve Hazar Denizi arasındaki bölgeden Don ve Volga nehirlerinin olduğu bölgeye daha sonra da Karadeniz'in kuzeyindeki düzlüklerde yaşayan Cermen kavimlerinden Gotlar'ın bölgesine gelmişlerdir. Bundan sonra adeta bir domino etkisi yaşanmış, Hunhar’ın yerinden ettiği kavimler de göç ettikleri bölgelerdeki kavimleri (Vizigotlar, Ostrogotlar, Vandallar vd.) yerlerinden etmişlerdir. Bu göçler ispanya'ya kadar ulaşmıştır. Yukarda da belirttigimiz gibi Roma'nın parçalanıp yıkılmasından sonra çöken merkezi sistemi feodal beyler doldurmuştur. Merkezi otoritenin çöküşüyle yaşanan bir başka gelişme daha vardır ki Ortaçağ'ın Avrupa için Karanlık Çağ (6) denmesinin esas sorumlusu olarak kabul edebileceğimiz kilisenin sosyal hayattan bir daha asla çıkmamak üzere yerleşip güçlenmesidir. Ortaçağ Avrupası dendiğinde akla gelen ilk şey olan Skolastik Felsefe'nin savunucusu papaların mantığı şudur: "Hz. İsa tanrının yeryüzündeki temsilcisidir. Biz Hz. İsa'nin temsilcileriyiz, o halde tanrının yeryüzündeki temsilcisi biziz. Böylece tüm insanların tanrıya ulaşması için tek yok kiliseden yani papalıktan geçer." Kiliseyi Ortaçağ Avrupası'ndan günümüze dek sosyal hayatın merkezine;
#Doğumun kilisede tescil edilmesi (Vaftiz)
#Ölümün kilisede tescil edilmesi
#İbadetlerin sadece kilisede papa veya rahip eşliğinde yapılması
#Nikahların kilisede kıyılması gibi faktörler yerlestirmistir. (7)
Yine bu dönemde kilisenin eliyle etkili olan skolastik düşünce Avrupa'nın bilim, kültür, sanat vd. alanlarında hemen hemen hiç varlık gösterememesine neden olmuştur. Dünya tarihine yön veren gelişmelerden biri olarak kabul edebileceğimiz Haçlı Seferleri de kilisenin manevi önderliğinde yapılmıştır. Bu seferler, dini, sosyal, ekonomik, siyasal nedenlerle gerçekleştirilmiş yine dini, sosyal, ekonomik, siyasal sonuçlara neden olmuştur. Haçlı Seferleri'nin ilk halkası Emevi İslam devletinin Avrupa'daki kalıntısı olan Endülüs Emevileri'ne karşı ispanya'nın müslümanlardan temizlenmesi için yapılmıştır. Bu saldırıları yağmalar izlemiş ve yüzyılların emeği, bilgisi, tecrübesiyle vücuda getirilen uygarlık yağmalanmıştır. Haçlı Seferleri yönünü bundan sonra esas rotasına yani müslümanların elindeki Kudüs başta olmak üzere İslam dünyasına yapılacaktır. 4. Haçlı Seferi'ni bu genellemenin dışında bırakmalıyız. 4. Haçlı Seferi, hedefinden tamamen sapıp Doğu Roma'ya karşı yapılmış ve İstanbul yağmalanmıştır. (Bu durum Doğu Roma'da yaşanan travma, ileriki zamanlarda Fatih'in İstanbul'u fethetme riskine karşı Avrupa'dan yardım istemeyen Doğu Roma, "İstanbul’da Latin kavuğu göreceğimize Osmanlı sarığı görürüz." şeklinde açığa çıkacaktır.) Haçlı Seferleri'ni genel olarak değerlendirildiğinde başarısız denilebilir, ancak savaş alanında elde edilemeyen üstünlüğe rağmen İslam dünyasından öğrenilen bilim, teknik, felsefi düşünceler Akdeniz ticareti, Endülüs'te öğrenilenler, Antik Yunan ve Roma medeniyetine artan ilgiden doğan bilgilerle birleşince Rönesans, Hümanizma, Coğrafi Keşifler yaşanacaktır. Bu gelişmeler Avrupa'yı bilim, düşünce ve ekonomi alanlarında ileri taşımaya başlayacak, Reform ile birlikte papalığın gücü iyice azalınca büyük sıçramalar yaşanacaktır. Haçlı Seferleri'ni önemli kılan bir diğer sonuç ise bu seferlere katılan derebeylerin geri ölmesi, geri dönememeleri, dönenlerin de servetlerini tüketip topraklarını satmalarıyla merkezi otoritenin tekrar güçlenmeye başlamasıdır. Tüm bu gelişmelerden sonra Avrupa hızlı bir değişim sürecine girecek, merkezi otoriteler güçlenecek, kilise itibar kaybedecek, keşfedilen bölgelerden altın, gümüş ve ticari emita getirilecektir. Bu yeni gelişmelere ayak uyduramayan İslam dünyası her alanda etkinliğini kaybetmeye başlamasıyla da Avrupa, Yeniçağ'a kadar tek aktör, Yakınçağ'da da dünya sahnesinde etkili olan bölgelerden biri olacaktır.
-----

1- ÖZTÜRK, Mustafa; Yeniçağ Avrupa Tarihi Ders Notları, Elazığ, 2009
2- GÜÇLÜAY, Sezgin; Ortaçağ Avrupa Tarihi Ders Notları, Elazığ, 2008
3- ÖZTÜRK, Mustafa; Yeniçağ Avrupa Tarihi Ders Notları, Elazığ, 2009
4- GÜL, Muammer; Ortaçağ Avrupa Tarihi, sf. 89 Bilge Kültür Sanat Yay., Eylül 2009
5- GÜL, Muammer; a.g.e, sf. 91
6- Karanlık Çağ deyimi için bkz. Vikipedi Karanlık Çağ maddesi (http://tr.wikipedia.org/wiki/Karanl%C4%B1k_%C3%87a%C4%9F)
7- ÖZTÜRK, Mustafa; Yeniçağ Avrupa Tarihi Ders Notları, Elazığ, 2009
BERL, Emmanuel; Attila'dan Timur'a Avrupa ve Asya, 2. Baskı, Aralık 1999, Doğan Kitapçılık
PIRENE, Henri; Ortaçağ Avrupası'nın Sosyal ve Ekonomik Tarihi