Manipüle Edilmiş Kelimelerin İktidarı / Mazhar Günbey

Sözcüklerin gölgesinde yaşıyoruz. Anlamlığımız ve anlamlandırdığımızın gerçek hayattaki vukusu, sözcüklerle vücut buluyor. Gerçek dünyanın objelerini adlandırmak ve ussumuzun karmaşıklığını giderip bir uyum içerisine koymak için sözcüklerden yararlanıyoruz. Sosyo-kültürel çevremiz bizi bu bağlamda düşündürüp kavramsal literatürü kullandırıyor.Bu minvalde düşünüldüğünde tarihsel gelişim sürecinde sözcükler dominant olan sosyo-kültürel enstrümanlarla (ideolojik, siyasi, ekonomi, vs.) insan üzerinde etkili olmuştur. Egemenliğin (kapitalistler) meşru zemini ve devamlılığını sağlamak amacıyla, bütünleşmiş sözcüklerin gücünden yararlanılmaktadır. Sözcükler manipüle edilerek halk kitlelerini bölmektedir. Halkın arasına, iktidarına girmektedir. Sözcüklerin masum olmadıkları ve insanları bir kılıcın keskinliğinden daha fazla acıttığını bu yazı sonunda hissedeceksiniz.
Sözcüklerin masum olmadığını teorik bir girişten sonra pratik dahilinde kanıtlamaya çalışalım. Etrafımızda binlerce masum görünümlü katil-kanserli kelimeler var. Bu kelimeler: nesne, askeri hümaniter yaklaşım, sağlıkta dönüşüm, işveren, sermayeyi tabana yayma, medeniyetler diyalogu, medeniyetler buluşması, insan yüzlü küreselleşme, halka açılma… şeklinde daha da çoğaltılabilir. Bu sözcükler her ne kadar masum görünseler de; biraz sonra, birkaç tanesi üzerinde yapacağım değerlendirmede onların hiçte masum olmadıkları görülecektir.
İlk olarak ‘nesne’ kavramından başlayalım. Bu kavram tarih boyunca kapitalist modernitenin en önemli meşru aracı olmuştur. Kapitalist anlayış kendi devamlılığını sağlamak için artı ürünü ortaya çıkarmak zorundadır. Artı ürünün nesne kavramına denk düşmesi ilk etapta yanıltıcı olmayabilir. Fakat kapitalist anlayış zamanla artı ürüne karşılık gelen nesneyi özne içinde kullanmıştır. Özne (insan) zamanla nesnellik içinde metalaştırılarak, paralaştırılarak bir değişim aracı haline getirilmiştir. Bu vaka özneyi etkisiz ve ticari bir ürün haline getirerek ahlaki değerden uzaklaştırmıştır. Haliyle toplumsal yapıda ahlaki değerden uzaklaşacaktır, zamanla.
‘’Sağlıkta dönüşüm’’: bu kavramda sermayedarların (kapitalist) insan sağlığını ilgilendiren ne varsa metalaştırılmak ve özelleştirilmek gayesindedirler. İnsan sağlığını bir kar aracı haline getirmek için uğraşılmaktadır. Bu saldırılar ‘neoliberalistler’ tarafından yapılıp sağlıkta dönüşüm adı altında meşrulaştırma arzusunu gütmektedirler. Eğer bu gerçekleşirse tüm sağlık hizmetleri paralı hale gelecektir. Parası olan ve ödediği prim kadar sağlık hizmeti görecektir. Devlet ve kamunun hiçbir etkinliği kalmayacaktır ve bu ortam ‘neoliberalistler’ (kan emiciler) için kar sağlayacak bir alan haline gelecektir. Daha şimdiden ‘neoliberalistler’ ilaç satmak için yeni hastalıklar keşfediyor. Pfizer ilaç firması gerçek dünyada olmayan bir hastalık için; üstelik yan etkisi çok olan “Lyrica” adlı bir ilaç üretti ve şimdiden milyonlarca sattı. İşte sağlıkta dönüşüm projesi bundan ibarettir. Amaç, para kazanmak olunca ,her şey mubah oluyor, kapitalist anlayışta.
Kapitalistlerin bir isteği de halkı zenginleştirmek ve refah düzeyini yükselttirmektir! Bunu sermayeyi tabana yaymakla yapacak(mış). Bu Fikret BAŞKAYA’nın dediği gibi eşyanın tabiatına da aykırıdır(kapitalistler için). Emperyalist anlayış bu stratejiyle değil halkı zenginleştirmek, halkın elindekini de almak gayretindedir. Ve bu yolla halkı mülksüzleştirmek için uğraşılmaktadır. Kendilerini (kapitalist patronlar) ‘işveren’ olarak tanımlayıp alıcı duruma getirerek, iş-alanların ensesinde kendi iktidarlarını sürdürmektedirler.
Bilindiği üzere ABD’de Irak’a demokrasi götürecekti, silahların şarjöründe. Ve bu askeri hümaniter kavramı içinde meşrulaştırarak yapacaktı -ki yaptı. Kapitalist zihniyet metalarını harcamak için her zaman kendine yeni boş alanlar yaratmak zorundadır. Çünkü bunu yapmasa ölür. İşte ABD’nin Irak’ı işgalinin ana sebeplerinden biri de budur. Ve bunu medya aracılığıyla, askeri hümaniter kavramıyla halka demokrasi mesajını aşılayarak gerçekleştirdi.
Daha da açıklanabilir bu kavramlar ve sözcükler; fakat, bu birkaç kavramla olayın vahametini sanırım yeterince hissedilebilir kıldık. Bu kavramların kendini halka sunması maalesef takip ettiğimiz gazete, televizyon, radyo, bilim insanları ve düşünürlerin vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Bunları ben ‘kalemşörler’ olarak tanımlıyorum. Halkı bu manipüle edilmiş sözcüklerin içinde yönlendirerek kendi menfaatleri yönünde kullanılması, kapitalist anlayışı meşru kılmıştır. Her şeye rağmen yaşamak kapitalist anlayışının parolasıdır. Ve ‘kalemşörler’ de bu müessesenin işçileridir.
Bu yönde düşünüldüğünde Lacan’ın dediği gibi “dil (kelimeler) insanlara verilmiş en az Troya atının olduğu kadar tehlikeli bir hediyedir. Kendisini bizi kullanmamıza karşılıksız olarak sunar; ama bir kez onu kabul edince bizi sömürgeleştirir.” Manipüle edilmiş kelimeler işte bu hediyeden doğar.

Yararlanılan Kaynak:
F. BAŞKAYA (2009):Şeylerin Gerçeğini Söyleyebilmek, Ankara: Maki yayınları