Demokrasi... - Murat Mutlu

Demokrasi... Onlarca düşünce geçiyor aklımdan bu kelimeyle ilgili. Kelimenin ilkel uygulanışını gördüğümüz Eski Yunanistan, Eski Yunan demokrasisi tarafından idam edilen Sokrates, Sokratesin idamıyla kelimeye düşman olan Platon, Magna Cartha, Fransız Devrimi, ilan edilen iki Meşrutiyet, kurulan demokratik devletler, partiler, yetşen/yetiştirilen demookratik beyinler; demokrasi için -gerçek demokrasi için- yapılanlar, demokrasi götürmek için çıkartılan savaşlar, öldürülen, hapsedilen, sürgün edilen milyonlar... Bunca hengame arasında bu kalemin kendini nerde gördüğü sorusu da ekleniyor sonuna soru işareti konulacak cümlelere.
            Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: "Bir toplumun insana yaraşır şekilde yaşaması için baştakilerin her şeyden önce o toplumu bilgeliğe sahip olması gerekir. Demokratik yönetimlerin ön koşulu olan seçimle iş başına gelenlerin o bilgelilğe sahip olmaması bu yönetim şeklinin temelinden kaymasına neden olur. Çoğunlupun görüşünü toplumda tek görüş olarak hakim kılmak, azınlık görüşlerine önem vermemek hatta sakıncalı bulup çeşitli baskı unsurlarıyla bunları susuturma bu kaymanın en tehlikeli boyutudur. Toplumun minmyatürü olan ailede dahi farklı görüşler varken, aynı devlet çatısında yaşayarak toplum sözleşmesini imzalayan insanların farklı düşüncelere sahip olmaları kaçınılmazdır ve bu normaldir. Bu görüş farklılıklarından dolayı çıkabilecek çatışmların en aza indirilmesi için öncelikli görev yine toplumun kendisine düşüyor. Sempati duydukları için değil, devleti yönetebilecek, çatışmaları engelleyebilecek, varolan çatışmaları bitirebilecek, bitirmek için samimi bir gayret gösterebilecek, kişiyi lider olarak seçmek bu görevin birinci safhasıdır. Diğer bir deyişle toplumdaki tüm düşüncelere saygı duyan, demokrasiyi hazmetmeyi başarmış bir lider.
            Evet, haklısınız; çatışmalar her zaman olacaktır. Sonuçta insan kendisiyle bile çatışıyor. Ancak önemli olan; düşünceler arasındaki çatışmayı toplumun tek sorunu gibi gündeme getirmek, karşıt düşünce(y)leri, susturmak, düşüncelerinden dolayı cezalandırmak değil bunların aksini yani saygı duymak, ifade edilmesini sağlamak, uygun platformlarda tartışma zemini yaratmak ve radikallere karşı politikalar üretmektir. Peki kim yapacak bunları? Elbette seçimle iş başına gelen yönetim ve toplum. Oysa duruma şöyle tepeden baktığımızda; saygı duyulmayan, ifade edilemeyen, tartışmadan çatışanların fotoğrafını çekiyoruz.Sırf ülkemiz için değil, dünya için de bu durum aynı. Görevini iyi yapamayan halk(lar)ın seçtikleri radikallere göz yumuyor, hatta destek veriyor.
            Bakınız; 11 Eylül'ü gerçekleştirenler radikaldi, 11 Eylül'den sonra Afganistan'a, Irak'a saldıranlar radikaldi, bugün aynı devletin başına geld,kten sonra sırf olumlu bir rüzgar estirdi diye Nobel Barış Ödülünü alan radikal, komşumuz İran radikal, Ortadoğu'yu kana bulayanlar radikal, uzaklara gitme; uzak değil; başımızdakiler radikal! Dün bu dünyayı kana bulayanlar radikal, bugün aynı dünyayı kana bulayanlar radikal.
            3. kez söylüyorum; en büyük görev öncelikle toplumun. Toplum, sempati duyduğu için (sempatiyi geniş tutun) değil bir ülkeyi yönetebilcek, topluma huzurlu bir ortam sunabilecek kişileri seçmek. Günümüz dünyasında belli bir güce sahip olan tüm devletlerin toplumları bu hakka sahip, gücü olduğu için Dünya'yı kana bulayan tüm devletlerin toplumu bu hakka sahip.
            Dünya'nın kana bulandığını düşünüyorsanız sahip olduğunuz hakla seçtiğiniz kişileri yine sahip olduğunuz hakla görevden alın ve bırakın toplumu yönetebilecek bilgeliğe sahip olmasını, insan olmanın getirdiği bilgeliğe sahip olan kişileri seçin.
Murat Mutlu