Atatürk'ün Türk Gençliğine Bakışı / Prof. Dr. İbrahim Yılmazçelik


Atatürk, 29 Ekim 1923 tarihinde, Cumhuriyet'in ilanı ile Türk Devletinin ilk Cumhurbaşkanı olarak, TBMM.'de yaptığı teşekkür konuşmasında;
"Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır" derken, Türk Gençliğine olan sonsuz güvenini belirtmek istemiştir. Nitekim Büyük Atatürk, 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında 6 günde 6 şar saatten toplam 36 saat 33 dakika, o zamanki Parti Kurultayında okuduğu Büyük Nutuk'una şöyle başlamıştı:
"Geleceğe yönelen önlemler hakkında fikirlerimizi söylemeden önce, geçmişe ait olan olaylar hakkında bilgi vermek ve yıllardan beri süregelen davranış ve yönetimimizin milletimize hesabı vermek olduğuna inanıyorum"[1] demiş ve sonunu şöyle bağlamıştır.
"Sizi günlerce meşgul eden uzun ve detaylı konuşmam, en sonunda geçmişte kalmış bir
Atatürk, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde-15 Aralık 1930
dönemin hikayesidir. Bunda milletimin ve gelecekteki evlatlarımızın dikkatini çekebilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem, kendimi mutlu sayacağım. Bu sözlerimle, millî hayatı sona ermiş sayıları büyük bir milletin bağımsızlığını nasıl kazandığını ve bilim ve tekniğin en son esaslarına dayalı, millî ve modern bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım. Bugün ulaşmış olduğumuz sonuç, yüzyıllardan beri çekilen millî felaketlerden alınan derslerin ve bu aziz vatının her köşesini sulayan kanların bedelidir.
Bu sonu Türk Gençliğine emanet ediyorum,
Ey Türk Gençliği,
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve savunmaktır. Muhtaç olduğun kuvvet damarlarındaki asil kanda mevcuttur".
Bu sözleri ile özellikler idarî alanda en büyük eseri Türk Cumhuriyetini, milletimizin göz bebeği ve istikbali Türk gençliğine bırakmıştır. Keza "Ey yükselen yeni nesil istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, Onu yükseltecek ve sürdürecek izlersiniz", diyerek Türk Gençliğine ne kadar güvendiğini ortaya koymuştur[2].
Atatürk gençlere ve gençliğe büyük bir önem vermiş, Büyük nutkunda olduğu gibi, diğer konuşmalarında da sık sık onlardan söz etmiş, geleceği onlarda görmüş, Türkiye'yi onlara emanet etmiştir. Toplum içinden hep onları seçmiş, onlara yol göstermiş yararlı davranışlarında onları tebrik etmiş ve takdir etmiştir.
Gençlik ömrün baharıdır. Zindelik ve gücün, heyecan ile cesaretin sembolüdür. Zorlukları, engelleri yenmek için zindelik ve güce, yeni ülkü ve hedeflere yönelmek için de heyecan ve cesarete ihtiyaç vardır. Bundan dolayı yalnız bugünün değil yarınların da nurlanması için sürekli çalışmak çarpık ve sapık saplantılar batağından kaçınmak... İşte Atatürk gençliği budur.
Atatürk 1924'lerde gençliğe şöyle diyordu. "Cesaretimizi takviye ve devam ettiren sizlersiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık meziyetlerinin, vatan sevgisinin fikir hürriyetlerinin sembolü olacaksınız"[3].
Atatürk milletine ve milletinin gençlerine güvenmiştir. O'nun şahit olduğu bazı hadiseler de bu güvenin doğmasında tesirli olmuştur. Atatürk, I. Dünya savaşında bizim için hazin olan mitinglerini dikkatle izlemekteydi. Bunların en muhteşemlerinden birisi 6 Kasım 1919 tarihinde Sultan Ahmet Meydanında yapılmıştır. Sivas Kongresinin sıkıntılı günlerinden birinde (8 Eylül 1919) Hikmet adlı bir tıbbiyeli genç, Mustafa Kemal'e şunları söylüyordu. "Paşam delegesi bulunduğum Tıbbiyeliler, beni buraya bağımsızlık davamızı başarmak yolundaki çalışmaya katılmak üzere gönderdiler. Amerikan mandasını kabul edemeyiz, varsa bunları her kim olursa olsun şiddetle redderiz ve kınarız. Olması mümkün değil ama. Manda fikrini siz kabul edersiniz, sizi de redderiz. Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcısı değil, batırıcısı olarak adlanıdır, ve lanetleriz"[4].
Atatürk gençlerin kendisine olan güveninin boşa çıkarmamış ve bu aziz vatanı düşman istilasından kurtardığı gibi, hiç bir devletin boyundurluğu altına sokmamıştır. Kurduğu devleti ise Türk gençliğine emanet etmiştir. O'nun Türk Gençliğine hitaben irad ettiği Gençliğe hitabe, hitabet sanatımızın en değerli örneklerinden biri olup, her cümlesi ile bir belagat örneğidir. Hitabetinin bütünü, sanki sonunda yer aldığı Büyük Nutkun, 167 kelime ile ifadesidir.
Yazılı belgelere göre tarihimize ilk defa Göktürk hükümdarı Bilge Kağan Türk Milletinin niçin yanıldığını, özünden niye ayrıldığını sormuştur. Bu soruyu 1200 yıl sonra Atatürk şöyle cevap vermiştir: "Bizim milletimiz, milliyetini tanıyamamasının çok acısını çekti. Osmanlı İmparatorluğu dahilindeki çeşitli kavimler, hep milli akidelere sarılarak milliyet düşüncesinin kuvveti ile kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladık, Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvela bizim kendi benliğimize ve milletimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün davranışlarımızda göstermemiz gerekir[5], diyor ve bu sözlerine "Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça, büyük işler başarmak için kendinde kuvvet bulacaktır" sözlerini ekliyordu[6].
Bu sözlerde, güçlü geleceği kurmanın, geçmişi bilmekten geçen bir sahne olmakla gerçekleşebileceğine dair samimi bir inanç vardır. Gençlik eğitiminin, geçmişi öğrenmekle başlamasına dair mantıklı bir ikaz söz konusudur. Bu sözler, gönül okşayan tavsiyeler değil, yol gösteren taş gibi kaskatı eğitim politikası direktifleridir.
Atatürk, Türk istikbalinin temelini, Türk Gençliğinde bulurken, onların hayat mücadelesinde dikkat etmeleri gereken hususları ise şöyle açıklamıştır: "Muhterem gençler, hayat bir mücadeleden ibarettir. Bundan dolayı hayatta yalnız iki şey vardır: Galip olmak, mağlup olmak. Size Türk gençliğine terk ve tevdii ettiğimiz vedia-ı vicaniyye yalnız ve daima galip olmaktır ve eminim daima galip olacaksınız. Milletin esbab ve şarait-i teallisi için yapılacak şeylerde atılacak adımlarda katiyyen tereddüt etmeyin. Milleti o merhaleye götürmek için dikilecek engellere hep birlikte mani olacağız. Bunun için dimağlarınıza, mühimmatınıza, icabederse bileklerinize, bacaklarınıza müracaat edecek, fakat neticede mutlaka ve mutlaka o gayeye varacağız"[7].
Atatürk'ün Türk istikbalini emanet ettiği ve bu kadar güvendiği Türk gençliğinin yetişmesinde ise aile ve devlete büyük görevler düşmekteydi. Nitekim Atatürk bu hususu bir konuşmasında şöyle ifade etmiştir. "Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve herşeyden evvel Türkiye'nin istikbaline ve milli gelenelerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Böyle hislere donatılmayan toplumlara hayat hakkı yoktur"[8].
Aileden sonra görev devlete, yani onun eğitici, öğreticilerine ve hocalarına düşmektedir. Aile kucağında verilen eğitim sırasında ve ilkokuldan başlayarak, üniversiteyi bitirinceye kadar Atatürk'ün gençlere aşılamaya çalıştığı eğitim-öğretim sisteminin iki ana grupta toplamak mümkündür. Manevi eğitim-öğretim, maddi eğitim-öğretim, Atatürk bunların her ikisine de gereken önemi vermiş ve her defasında ikisini de beraberce açıklamış, gençlerin hem bedenine hem de ruhuna hitabetmiştir. Böylece onlara bilgi sahibi olmayı, ilim, fen ve teknolojide çağdaş devletler seviyesine çıkmayı, hatta onları geçmeyi hararetle tavsiye ederken, diğer yandan da, dini eğitim-öğretime, milli seciyeye, milli geleneklere, Türklük duygusuna, ülkü ve ülke birliğine, milli birlik ve beraberliğe önem vermiştir. Bir taraftan onları spora, sosyal, kültürel faaliyetlere teşvik ederken, diğer taraftan da onların hünerli, becerili yükselme duygusu içinde olmalarını arzu etmiştir. Bir taraftan onlara millet, vatan aşkını aşılarken, ülkeyi dört bir taraftan saran, hatta, uzaklardan bile onun varlığını parçalamaya çalışan ve dün olduğu gibi bugün de ülke içine sızan düşmanı iyi tanımayı, onları kendi silahlarıyla tesirsiz hale getirmeyi, uluslararası platformda her genci bütün bu duyguları savunabilecek seviyeye getirmeyi planlamıştır. Yakın komşularımızın haris emellerine dikkati çekerken, Komünizmi, Faşizmi en tehlikeli düşman saymış, siyonizmi reddetmiş, Avrupa gibi Amerika'nın siyasi, ekonomik ve askeri tahakkümüne, mandasına, liderlik iddialarına asla müsade etmemiştir.
Atatürk, gençliğe verdiği öneme binaen, onun iyi bir şekilde eğitilmesini istemiştir ki, bunu şu sözlerinde açıkca görmek mümkündür.
Öğretmenlere hitaben "Milletimizi yetiştirmek gibi mukaddes bir vazifeyi üzerine alan sizlerin, bu yolda her türlü müşkili yeneceğinden şüphem yoktur. Vazifeniz pek mühim ve hayatidir"[9]. Yine bir konuşmasında,
"Milli ahlakımız, medeni esaslara ve hür fikirlerle beslenmeli ve takviye olunmalıdır. Bu çok mühimdir. Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin devamlı olması ancak irfan ordusu ile mümkündür"[10].

Atatürk 1938 yılında hastalanmış ve o sene Cumhuriyet bayramı törenlerine katılamamıştır. Fakat Dolmabahçe Sarayı önünden vapurla geçen gençlerin sevgi gösterilerini heyecanla izlemiş ve onları selamlamıştır. Zira onlar Atatürk ilke ve inkılaplarının asıl bekçileri olarak, Atatürk'ün gözünde ayrı bir değere sahiptir. "Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerim, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu yeterlidir". "Ben manevi miras olarak, değişmez hüküm, hiçbir doğma, hiçbir donmuş kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Benim Türk Milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadır. Benden sonra gelenler, bu temel mihver üzerine akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım onlar olurlar", diyen Mustafa Kemal, Türk gençliğinin takip etmesi gereken yolu açıkca göstermiştir[11].
Atatürk, Türk gençliğine, Türk Gençliği de Atatürk'e güvenmiştir. Yukarıda Sivas Kongresi sırasında, Tıbbıyeli bir gencin Atatürk'e söylediklerine yer vermiştik. İşte bu gençlik temsilcisine vermiş olduğu cevap Atatürk'ü gençliğin gözünde ölümsüzleştirmiştir ki, bu cevap şöyledir: "Evlat, müsterih ol. Gençlikle övünüyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi, mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya İstiklal ya ölüm". Daha sonra arkadaşlarına "Arkadaşlar gençliğe bakın. Türk milli yapısındaki soylu kanın ifadesine dikkat edin" diyerek, bu hadiseyi anlatmıştır. İşte dün olduğu gibi, bugününün gençliği de, Atatürk'ün manevi mirasçıları olarak, Milli mücadele ruhunu devam ettirecekler ve tam bağımsızlıktan asla taviz vermeyeceklerdir[12]. Yine O'nun gençliğe olan büyük ümit ve güvenine dönelim:
"Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin ve enerjisine bağlanmıştır. Başımıza neler örülmek istendiği ve nasıl mukavemet ettiğimiz ve daha doğrusu milletin arzu ve emellerine uyarak ve onun yardımıyla nasıl çalıştığımız görülmeli ve gelecek kuşaklar için ibret ve uyanıklığı gerektirmektedir. Zaten her şey unutulur. Fakat bir herşeyi gençliğe bırakacağız, o gençlik ki, hiçbir şey unutmayacaktır, geleceğin ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir"[13].
Milli Mücadelenin daha başlarında, 1918 yılının boz bulanık kasvetli havasında duyulan şu büyük ümit ifadesinden de etkilenmemek elde değildir. Atatürk bu konuşmasında şöyle demektedir. "Her şeye rağmen muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, aziz memleket ve milletimin hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık sermeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdür"[14].
Büyük komutan bir yol sonra büyük mücadeleye başladığında ise bütün zamanlara teşmil olacak şu uyarıda bulunuyordu". Gençler için vatani işlerde ölmek söz konusu olabilir. Lakin korkmak asla"[15].
Geleceğe, Karadeniz'den berekete gebe tohumlar atıp, Akdeniz'de zaferin altın yaprakları yıkandıktan sonra, ümit köprüsü ile bağlandığı Türk gençliğine şöyle hitap ediyordu : "Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takibe söz vermişsiniz. İşte ben bilhassa su sözden duygulandım. Benim sizden istediğim şey, yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi, durmadan yürümek, yorulduğumuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir". Sizler, yeni Türkiye'nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmek üzere yürümeğe karar verenler asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye bizim yüksek idealimize durmadan yorulmadan yürüyecektir"[16]. 
Atatürk gençlerin yetişmelerinde maddî eğitimin yanı sıra manevî eğitime de büyük önem vermiştir. Oysa Atatürkçülüğün en çok istismar edilen konularından biri de, din konusudur. Yapılan yeniliklerin, inkılapların ruhunu ve espirisini anlamadan, Atatürk'ü dinsizlikte itham edenler olduğu gibi, okuduğu birkaç hutbe ve söylediği birkaç görüşe dayanarak onu bir din adamıymış gibi göstermek isteyenlerde yok değildir. Dolayısıyla bu gibi ortaya atılan yanlış, fikirler şimdiki gençlik arasında da yanlış değerlendirmelere yol açmaktadır. Oysa her konuda olduğu gibi, bu konuda da Atatürk'ün fikirlerini açıklayabilmek için bizzat O'nun bu mesele hakkında ne söylemiş olduğuna bakmak icap etmektedir. Bu sebeple bütün bu spekülasyonları bir tarafa bırakıp, yorum yapmadan O'nun görüşlerini vermekle yetineceğiz.
"Efendiler, Tanrı birdir ve büyüktür. Kur'an bir kitab-ı ekmeldir. Cenab-ı Peygamber hatemü'l enbiyadır" (Nutuk)[17].
"Bizim dinimiz akla en uygun ve en tabii bir dindir ve ancak bundan dolayıdırki, son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla fenne ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uyar. Bizin dinimiz, milletimize aşağılık, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şereflerini muhafaza etmelerini emreder" (1923)[18].
"Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil akılladır" (1923)[19].
"Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapmak lazım geldiğini düşünmek yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni başlıbaşına faaliyette bulunmak elzemdir. Türk milleti dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat, hakikate nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum" (1923)[20].
"Allah'ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan ziyade çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın icaplarına göre ilim ve fen ve her türlü medeniyet buluşlarından azami derecede istifade etmek zaruretidir. Hepimiz itirafa mecburuz ki, bu husustaki hatalarımız çok büyüktür" (1923).
"Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup, olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şeyki akla mantığa, halkın menfaatine uygundur. Biliniz ki, o bizim dinimize uygundur. Bir şey akıl ve mantığa milletin menfaatine uygunsa kimseye sormayın, o şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı, mükemmel olmazdı, son din olamazdı"[21].
"Türk milleti daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif terakkiye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye'ye istiklalini veren, bu Türk milleti içinde daha karışık, sunî, batıl itikatlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bunları benimsemiş olan cahiller, acizler, sırası gelince tenevvür edeceklerdir. Onlar ziyaya takarrub etmezlerse kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız"[22].
Atatürk Türk gençlerine çeşitli sahalarda yol gösterilen, büyük hedefler göstermiştir. Milliyetçilik ve Türklük konusunda söylemiş olduğu sözleri de yukarıda olduğu gibi, hiç bir yoruma tabii tutmadan vermek istiyoruz.
"Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk Milliyetçiyiz. Cumhuriyetimizin mesnedi Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan cumhuriyette o kadar kuvvetli olur" (1926)[23].
"Bize milliyetçi derler. Ama biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin kültür icatlarını tanırız. Bizim milliyetçilimiz her halde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir" (1920)[24].
"Bizim milletimiz derin bir maziye sahiptir. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır" (1930)[25].
"Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk milletindenim diyen insan herşeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan, bir insan Türk kültürüne, toplumuna bağlılığı iddia ederse buna inanmak doğru olmaz"(1931) [26].
"Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu ve Trakyalı hep bir soyun evlatları ve aynı cevherin damarlarıdır" (1923) [27]. "Büyük şeyleri yalnız büyük milletler yaparlar"[28].
"Benim yaradılışımda fevkalâde olan birşey varsa Türk olarak dünyaya gelmemdir"[29].
Atatürk'ün milliyetçiliğini yani vatan ve millet sevgisini en iyi aksettiren ifadeler, 1933'de söylediği "Onuncu Yıl Nutku"nda yer almaktadır.
"Türk milleti. Kurtuluş savaşına başladığımızın onbeşinci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğumuz en büyük bayramdır. Kutlu olsun…" diye başlayan nutuk, "…Türk milleti ebediyete akıp giden her on senede bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı dilerim. Ne mutlu Türküm diyene." şeklinde sona ermektedir[30]
Bu konularda son olarak şunları da ilave etmek lazımdır. "Yurtta sulh, cihanda sulh" prensibini kabul etmesine[31], batının ilmine fennine, teknolojisine açık olmasın rağmen Atatürk bütün hayatı boyunca her türlü yabancı ideolojiye, yabancı tahakkümüne yabancı mandasına, yabancı uşaklığına, yabancıların ülke üzerinde söz sahibi olmak istemelerine karşı çıkmıştır. Bunları "Her görüldüğü yerde, anında tepelemeyi" temel prensip olarak kabul etmiştir. O'nun bu konuda "Biz memleket ve milletimizin mevcudiyetini ve bağımsızlığını kurtarmak için karar verdiğimiz zaman, kendi görüşümüze tabi bulunuyorduk ve kendi kuvvetimize dayanıyorduk. Hiçbir kimseden ders almadık, hiç kimsenin kandırıcı vaadlerine aldanarak işlere girişmedik" sözleri yukarıda ifade ettiğimiz sözleri doğrular mahiyettedir[32].
Atatürk'e göre genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan fikirli demektir. Milletin milli amaçlarının görüş noktası budur. Hepimiz buna uymak zorundayız Atatürk bu konudaki görüşünü şöyle ifade eder. "bizim milletimizin çok temiz kalpli, çok asil ruhlu, ilerlemeye çok yeteneklidir. Bu millet eğer bir defa karşısındakilerin samimiyetle kendilerine hizmet ettiğine inanırsa, her türlü hareketi derhal kabul etmeye hazırdır[33].
Bunun için gençlerin, her şeyden önce, millete güven vermesi gerekir. Bunun için idealimizi açıkca ifade etmeliyiz. Onu imanla duymalı, onu sabırlı bir şekilde taip etmeliyiz. Kişisel çıkar, duygularımızdan bencil isteklerimizden arınmayı, ancak böyle canlı, alevli ideal sayesinde başaracağız. Bir milletin namuslu bir varlık ve saygın mevkii olması için o milletin yalnız bilgili, teknik bilgi sahibi olması yeterli değildir. Her bilimin her şeyin üstünde bir özelliğe sahip olması lazımdır ki, o da milletin belirli ve olumlu bir karektere sahip olmasıdır. Böyle bir karaktere sahip olmayan kişiler ve böyle kişilerden meydana gelen milletler, hiç bir zaman gerçek bir devlet kuramazlar". Zira, "Cumhuriyet ilmen, fikren, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister", çünkü, Atatürk, "Gençler geleceğe güvenimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz"[34] demiştir.
Atatürk ve gençlik konusunu işlemeye çalışırken, son olarak, O'nun spor hakkındaki görüşlerine de yer vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bilindiği gibi spor, sadece bedeni geliştirmekle kalmayıp, aynı zamanda zekayı, beceri ve hüneri artırmaktadır. Yapanın sosyal yönünü de güçlendiren ve kendisine güven kazanmasını sağlayan spor, dün olduğu gibi bugün de siyasi, milli hatta kültürel propaganda vasıtasıdır. Devletlerin önemli yarış sahalarından biridir. Bugün "sporda geri olan milletler az gelişmiş milletlerdendir" kanaati hakimdir. Çünkü kalkınma sadece bir veya bir kaç sahada değil, her sahada değerlendirilmektedir. Şimdi bu konuda Atatürk'ün neler düşündüğünü gözden geçirelim:
"Dünyada spor hayatı, spor alemi çok mühimdir. Bu kadar mühim olan spor hayatı, bizim için daha mühimdir. Çünkü ırk meselesidir. Irkın düzeltilmesi ve gelişmesi meselesidir" (1926)[35]. Mustafa Kemal bu önemli meseleyi bütün bir millet olarak benimsememiz gerektiğini söylemiştir. "Muvaffak olmak için her türlü yardımdan ziyade milletçe sporun mahiyeti kıymeti anlaşılmak ve ona kalpten sevgi göstermek, onu vatani vazife saymak lazımdır"[36], Spora sevgi ile yaklaşmak ve vatan görevi saymak gerektiğini belirten Atatürk'ün bu talimatı yerine getirilseydi, herhalde bugün milletçe sızlandığımız, spordaki başarısızlığımız gündemde olmazd. Atatürk, spor faaliyetlerini,"Türk gençliğinin milli terbiyesinin ana unsurlarından saymak lazım geldiğini"[37] her zaman söylemiştir.
"Türk milleti anadan doğma sportmendir. Henüz yürümeğe başlayan köy çocuklarını bile harman yerlerinde güreşirken görürsünüz. Ata çok ve en iyi binen yalnız Türk erkekleri değildir. Türk kadını da bu işi bilir. Benim en sevdiğim güreş serbest güreştir. Hangi Türk askerini köylüsünü isterseniz soyup, mindere çıkarırsanız, dik omuzları iyi kusursuz teşekkül etmiş adaleleri, keskin yüz çizgileri yanık tatlı renkleri kafa yapıları insanın ruhuna itimat ve neşe veren bir eser olarak canlanır"[38].
Atatürk sporcu denilince, çoğu gibi güçlü atletik insanları kabul etmez. O'na göre sporcu, "Yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz, idrak ve zeka, ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka ve kavrayışı yerinde olan az kuvvetliler başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlaklısını severim"[39].
Kurtdereli Mehmet Pehlivan'ın "Ben her güreşte arkamda Türk milletinin bulunduğunu ve millet şerefini düşünürüm" sözü üzerine, Ulu önderin şu satırları yazdığını görüyoruz. "Ben dediğini en az yaptıkların Onun için senin bu değerli sözünü Türk sporcularına bir meslek prensibi olarak kaydediyorum. Bununla senden ve sözlerinden ne kadar çok memnun olduğumu anlarsın"[40].
Atatürk'ün gençlik anlayışını sadece nüfus cüzdanlarında küçük yaşlarıda görünenle sınırlandırmamak gerekir. O'nun anladığı gençlik mefhumu, inkılap ve ilkeleri cumhuriyeti yaşatıp, yüceltecek olan enerjiyi kendinde bulanlarda bağlantılıdır. Özlediği istediği gençlik; Türk milletinin bekası için alın teri göz nuru dökenlerdir.

SONUÇ
Atatürk, Türk milletinin asırlar sonra yetiştirdiği ve ona yeniden hayatiyet veren büyük bir liderdir. Büyük devlet adamı, diplomasi ustası ve büyük bir askerdir. Yetişmiş olduğu dönemde milletinin içerisinde olduğu durumu görmüş ve buna seyirci kalmamış, kendisine ihtiyaç duyulduğu sırada arkasına milletini de alarak büyük işler başarmıştır. Atatürk'ün gerek İstiklal harbinden başarıyla çıkması ve gerekse İstiklal harbi sonrası yaptığı inkılaplarla Türk milletine yeni bir çehre verirken ulaştığı başarının sırrı, onun milletini iyi tanımasının yanısıra Bu büyük milletin yani Türk milletinin tarihini iyi bilmesinden kaynaklanmıştır.
Atatürk yapmış olduğu bütün işlerin temelini Türk tarihinde bulmuştur. Bu sebeple milletçe benimsenmiş ve yeni Türk devletine, bizzat Türk milleti sahip çıkmıştır. Ancak bu devletin yaşaması için en gerekli olan tedbir, gençliğin eğitilmesi ve onlara gerekli bilincin verilmesi meselesi olduğunu bizzat Atatürk, kendisi tespit etmiştir. Bu sebeple kurduğu cumhuriyeti Türk gençliğine emanet ederken, onlara dikkat etmeleri gereken hususları her fırsatta hatırlatmış ve onları uyarmıştır. Gençliğin iyi yetişmesi için, devlette üzerine düşen diğer unsurları bu doğrultuda hazırlamıştır. Atatürk'ün gayet iyi bir şekilde tespit etmiş olduğu gibi, Türk milletini birlik ve beraberlik içerisinde olduğu sürece hiç bir güç altedemeyecektir. Yıkıcılığa, bölücülüğe, partizanlığa ideolojilere kapımızı kapattığımız müddetçe her türlü tehlike yok olacaktır. Bu ise gençliğin iyi yetiştirilmesi ile mümkündür.
Atatürk'ün bu konudaki büyük hassasiyetine rağmen, Türk milleti O'nun ölümünden sonra acılı günler geçirmiştir. Bunun başlıca sebebi ise Mustafa Kemal Atatürk'ün gerçek madana Türk gençliğine tanıtılmasından kaynaklanmış ve böyle yetişen bir gençlik arasından, O'nu burjuva olarak nitelendiren gençler de çıkmıştır. Buna ilave olarak çınlayan sesleri, çoşkun heyecanları, inleyen vicdanları ile milli ve kutsal emanetlerimize, Atatürk'e ve onun fikirlerine sahip çıkmaları beklenilenlerin arasından biz zat ona düşman olanlar yetişmiştir. Kendi kültürüne, diline, medeniyetine kayıtsız şartsız yabancı kalmış olan böyle bir gençliğin Atatürk'ü anlamamasını normal karşılamak, ancak onları böyle yetiştirenleri ayıplamak gerekir.
Türk Gençliği kendisine has kültür değerlerini bilmediği, onlar üzerinde kafa yormadığı, onların milli varlık bakımından taşıdıkları değeri ölçmediği için pekçok şey kaybetmiştir. Bir millet kendisini hiçe sayarak yabancıların manevi kölesi olursa, en geç maddi kölesi de olur, hikmetin esası ferdin ve milletinin kendi kendisini bilmesidir. Milli şuur kendi milletinin varlığını tanımak ve bilmek demektir. Ancak hemen belirmek gerekir ki, böyle bir nesil yetişmiştir ve sayıları her geçen gün artmaktadır. Bu nesile onun büyük önderi Mustafa Kemal gerçek manada öğretilecek olursa bu gençlik Mustafa Kemal'in de ifade ettiği gibi büyük işler yapacaktır ki, bundan hiç bir kimsenin şüphesi olmaması gerekir. Bu milli şuur anlayışını realize ederek, Atatürk'ün fikir ve ülkü yönleri eğitim ve öğretim kurumları başta olmak üzere selahiyetli ve vazifeli kuruluşlarca kitlelere öğretilmelidir.
Türk gençliğinin en önde gelen vazifesi demokrasi fikrini ruhuna ve vicdanına yerleştirmek, ve Atatürk'ün kendilerine emanet ettiği laik Türkiye Cumhuriyetini korumak ve bununla da kalmayıp, devamlı ileriye götürmek olmalıdır. Atatürk'ün fikirleri ve gençlerden beklediği şeyler gençler tarafından öğrenilmeli ve Türk gençliği üzerine düşen vazifeyi bilmelidir. Türk genci asıl milletinden aldığı güçle her güçlüğü yenecek, güçtedir. Atatürk'ün ifadesiyle, "Bizim hiçbir şeye ihtiyacımız yoktur, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır o da çalışmaktır".
---------
1 M. Kemal ATATÜRK; Nutuk, C.I, İstanbul, 1981, s.III-IV ve s.1-2. Ayrıca bakınız Akil AKSAN; Atatürk Der ki, Ankara, 1980, s.99.
2 M. Kemal ATATÜRK; Nutuk, C.I, İstanbul, 1981, s.897-898.
3 Atatürk Diyor ki, Milli Eğitim Yayınları, İstanbul, 1980, s.87. Ayrıca bkz. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1961, s.182.
4 Şerafettin TURAN; "Gençlik ve Millî Kültür", Uluslararası Terörizim ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri, Sivas, 1985, s.253-254.
5 Enver Ziya KARAL, Atatürk'ten Düşünceler, Ankara, 1969, s.139 ve 146.
6 Ayşe Afet İNAN; "Kurtuluş Savaşı'nın Bazı Belgeleri ve Atatürk'ün İnkılap Prensipleri", Belleten, C.XXXII, Ankara, 1968, s.128; Mustafa BAYDAR; Atatürk Diyor ki, Varlık Yay. İstanbul, s.34.
7 M. Kemal ATATÜRK; Tarsus Gençlik Yurdundaki Nutuk, 18 Mart 1923. Nakleden: Azmi SÜSLÜ; Atatürk ve Gençlik, Ankara, 1986, s.5. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.133.
8 Enver Ziya KARAL, Atatürk'ten Düşünceler, Ankara, 1969, s.78. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.17.
9 Atatürk'ün Özdeyişleri, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, s.14. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.172.
10 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.164.
11 Enver Ziya KARAL, Atatürk'ten Düşünceler, Ankara, 1969, s.181. Ayrıca bkz. İbrahim KAFESOĞLU, Mehmet SARAY; Atatürk İlkeleri ve Dayandığı Temeller, s.59.
12 Şerafettin TURAN; "Gençlik ve Millî Kültür", Uluslararası Terörizim ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri, Sivas, 1985, s.256.
13 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.182.
14 Enver Ziya KARAL, Atatürk'ten Düşünceler, Ankara, 1969, s.92-96.
15 Atatürk Diyor ki, Milli Eğitim Yayınları, İstanbul, 1980, s.88.
16 Enver Ziya KARAL, Atatürk'ten Düşünceler, Ankara, 1969, s.94.
17 Atatürk; Din ve Laiklik, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi Neşriyatı, İstanbul, 1968, s.104.
18 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.90.
19 Azmi SÜSLÜ; Atatürk ve Gençlik, Ankara, 1986, s.13.
20 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.94.
21 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.127.
22 Enver Ziya KARAL, Atatürk'ten Düşünceler, Ankara, 1969, s.70.
23 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri V, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1972, s.114.
24 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri I, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1961, s.101. Ayrıca bkz. Afet İNAN; Mustafa Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, İstanbul, 1971, s.59.
25 Ayşe Afet İNAN; "Kurtuluş Savaşı'nın Bazı Belgeleri ve Atatürk'ün İnkılap Prensipleri", Belleten, C.XXXII, Ankara, 1968, s.128.
26 Mustafa BAYDAR; Atatürk Diyor ki, Varlık Yay. İstanbul, s.44.
27 Azmi SÜSLÜ; Atatürk ve Gençlik, Ankara, 1986, s.18.
28 Afet İNAN; Medeni Bilgiler, Ankara, 1969. Nakleden: Akil AKSAN; Atatürk Der ki, Ankara, 1981, s.14.
29 İbrahim KAFESOĞLU, Mehmet SARAY; Atatürk İlkeleri ve Dayandığı Temeller, s.61-62.
30 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.271-272.
31 Atatürk Diyor ki, Milli Eğitim Yayınları, İstanbul, 1980, s.71.
32 T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, C.I, T.B.M.M. Basımevi, Ankara, 1980, s.334. Ayrıca bkz. Enver Ziya KARAL, Atatürk'ten Düşünceler, Ankara, 1980, s.131-132; Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri III, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1961, s.51-52.
33 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.207.
34 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.182. Ayrıca bkz. Enver Ziya KARAL, Atatürk'ten Düşünceler, Ankara, 1969, s.96-97.
35 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.245.
36 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1959, s.244.
37 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri I, T.İ.T. Ens. Yayınları, Ankara, 1961, s.402.
38 Azmi SÜSLÜ; Atatürk ve Gençlik, Ankara, 1986, s.21.
39 Azmi SÜSLÜ; Atatürk ve Gençlik, Ankara, 1986, s.20-21.
40 A. Afet İNAN; Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye İş Bankası Yay., 1968, s.167.



KAYNAKLAR
ATATÜRK, M.Kemal; Nutuk, I-II-III, İstanbul, 1982.
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri : I-III. Ankara. 1981.
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Tamim ve Telgrafları, V. Haz: Sadi Barak-Utkan Kocatürk, Ankara. 1972.
Atatürkçülük, I. Kitap, Genelkurmay Yay. Ankara. 1982.
AYTAÇ, Kemal; Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Eğitim Politikası Üzerine Konuşmalar, Ankara, 1984.
GÖYÜNÇ, Nejat; "Atatürk'ün Eğitim Hakkındaki Görüşleri", Atatürk Kültür ve Eğitim Semineri, Ayrı Basım, Kayseri, 1982. s.37-40.
GÖYÜNÇ, Nejat; Atatürk ve Milli Mücadele, İstanbul, 1984.
MÜDERRİSOĞLU KAFESOĞLU, İbrahim-SARAY, Mehmet; Atatürk İlkelerinin Dayandığı Tarihi Temeller, İstanbul, 1983.
KARAL, Enver Ziya; "Atatürk'ün Tarih Tezi", Atatürk Hakkında Konferanslar, Ankara, 1946.
KARAL, Enver Ziya; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ankara, 1981.
KODAMAN, Bayram; "Atatürk Milli Mücadele ve Yeniden Yapılanma", Atatürk'e Armağan, Samsun, 1988, s.29,38.
ORHONLU, Cengiz; "Atatürk ve Tarih Görüşü", Türk Kültürü, Ankara, 1967, C. VI. Sayı: 61.
TURAN, Şerafettin; "Atatürk ve Ulusal Kültür", Atatürk'ün Düşünce Uygulamalarının Evrensel Boyutları, Ayrı Basım, Ankara, 1983, s.325-366.
TURAN, Şerafettin; "Gençlik ve Milli Kültür", Uluslararası Terörizm ve Gençlik Sempozyomu Bildirileri, Sivas, 1985, s. 253-256.

Makalenin orijinal halini indirmek için tıklayın