Milli Etçillik / Çağatay Varyozdöken

Eugène Delacroix'nın La liberté guidant le peuple
(Halkın rehberi özgürlüktür)
adlı çalışması.
(Fransa'daki Temmuz Devrimi'nin
en önemli simgelerinden.)
Milliyetçilik kavramını anlayabilmek için ilk olarak milletin ne olduğuna tarihsel süreç içinde bir göz atalım:
İnsanlar büyük toplumlar haline gelmeden önce küçük topluluklar ve dahası bireysellikler içinde yaşamaktaydılar. Özgürlüklerini kısıtlandıracak büyük ve güçlü otoriteler bulunmamaktaydı. Bunun yanısıra iç içe yaşamayan insan özgürlüklerinin makro bağlamda birbirine etkisi yoktu ya da azdı.
Dönüşümler sonucunda bir arada yaşamaya başlayan insanlar artık diğer insanların yaptıklarından etkilenmeye başlayınca kamu güvenlik ve düzenini sağlayacak belirli otoritelere, bir takım özgürlüklerini sınırlayarak devrettiler.(Bkz. Toplum Sözleşmesi)

Otorite insanlara zulmetmeye başlayınca örgütlenme çabası içine girildi. Sınıflar oluştu ; ki bu sınıflar birbirine benzeyenlerden oluşmaktaydı ya da çıkarları ortaktı. Sınıflar otoriteye başkaldırarak eşit olmak için savaştılar ve devrim niteliğinde haklar kazandılar.(Örn. Fransız İhtilali) Vatandaşlık esasına dayalı toplumlar oluştu. Dün yaşamış olanlar, bugün yaşayanlar, ve yarın yaşayacaklar ulus bilincini yarattı.

Şimdi buraya kadar olan kısmı sanırım hepimiz biliyoruz ya da bilmiyorsak bile kolayca bu tarihsel döngüyü anlayabiliriz. Bu bölümden sonra millet kavramının üzerinde çok durulmayan kısmını irdeleyeceğiz.

Sözlüklere baktığımızda millet kavramının karşılığı hemen hemen şudur: Belli bir coğrafya üzerinde yaşayan, ırk, dil, din, tarih, yasa, geleneklerin ve adetlerin birliği, fizik ve fikri benzerlikler, ekonomik ihtiyaçların üretimi gibi sebeplerle birlikte yaşamak hususunda bir arzu duyan ve meydana getirdikleri medeniyetin özelliklerinden dolayı ve bunlar oranında kendilerini diğer milletlerden farklı hisseden insanlardan oluşan toplum. Milliyetçilik ise, üyesi olunan ulusun varlığını sürdürmesi ve ilerlemesi için diğer bireylerle birlikte çalışmaya ve bu çalışmanın bilincini sonraki kuşaklara aktarmak.

Bu kavramları bir kenara bırakalım ve kendimizi ele alalım. Bizim dışımızdaki insanlar, bitkiler, hayvanlar, gerçekleşen doğal afetler vb. her şey benliğimizin dışını temsil eder. Ben ve diğer her şey. Sırrın burada gizli olduğunu düşünüyorum. Benzerlikler bizi güvende olma duygusuna yaklaştırırken; farklılıklar aksine bilinmeyendir ve bilinmeyen genel olarak insanları korkutur. Çıkarlarımız bizi diğer olgulara yaklaştırırken, bize zarar vereceğini düşündüğümüz olgu ve olaylardan uzak durmaya çalışırız.

Dünyadaki insanların hepsini düşündüğümüzde birbirine benzeyen ya da farklılıkları olan milyarlarca insan vardır. İnsan sayısı çoğaldıkça “ben” ve “sen” in yerini “biz” ve “siz” ; ya da “biz” ve “onlar” almaya başlar. Gelişme ülküsüyle yanıp tutuşan toplumlar için diğerleri gelişmeye ket vuran, sorun yaratan anlamına gelir ya da tam tersine rekabet duygusuyla onunla yarışılır.

Millet ve milliyetçilik kavramlarına geri dönelim. Göze çarpan kelimeler ; birlik, benzerlik, birliktelik, farklılık, var olmak ve aktarmak olacaktır.

Milliyetçilik, insan çıkarlarının ve kendini güvende hissetmek isteğinin yalnızca bir yansımasıdır. Milliyetçilik kavramı doğmadan önce insan yine cemaatlere mensuptu ve ortak çıkarlarını paylaşıyordu. Tarih sahnesi dini savaşlarla doludur. Irk temelli çatışmalar, etnik kavgalar, ekonomik savaşlar hepsi insanın öteki algısından oluşmaktadır. Bırakın tarihi günlük yaşamda bile insan, çıkarıyla uyuşan insanlarla bir arada olmak istemektedir. Devletler millet esasıyla kurulsun ya da kurulmasın devamlılıklarını sağlayabilmek için vardırlar. Kavramlar farklı olsa bile hep aynı duygu yatar indinde: Çıkarlarımızı sağlamak ve güvende olmak.

Özünde bir ve eşit olma düşüncesi üzerine kurulmuş olan milliyetçilik de aslında öteki algısından doğmuştur. Öyle ki bazen toplumlar kendi milli benliklerini ayakta tutabilmek için karşı kültürler, yani düşmanlar bulmuşlardır. Bunu yok olmanın önünde engel saymışlardır.
Bugün milliyetçilik var, dün bu anlayış ümmetçilikti, yarın başka bir isimle anılacak. Ama insanın hayatta kalma, zorluklardan ve sorunlardan kaçma, çıkarlarını gerçekleştirebilme, rahat yaşama arzuları hiç değişmeyecektir. Nasıl farklı zevkler ve istekler engellenemiyorsa; insanın bu zevk ve isteklerin benzerliği ya da farklılığı bağlamında başka başka cemaatlere mensup olması da bir ihtiyaç olarak sürüp gidecektir. Siz varın adına milliyetçilik deyin…