Sen Dünya'nın Halini Bilir misin / Nur Yazgan

Sen dünyanın halini bilir misin; milyonlarca yıldız arasında ve sonsuz bir karanlıkta yapayalnız. Yıldızların keyif verici ışığı içini ısıtmıyor,yalnızlığını dindirmiyor olsa da onların başkalarının güneşi olduğunu bilmek rahatlatıyor onu.

Belki yıldızların sevimli titrek ışığı dünyanın bu rahatlama anlarından birinde senin gözlerine de düşer. Göz bebeklerinde ışıldar da yüreğine akar. ‘senin yıldızların başkalarının güneşi’ diye fısıldar kulağına. İçini bir ferahlama duygusu kaplar. Doğumundan ölümüne asla peşini bırakmayacak olan o derin yalnızlık duygusundan kurtulursun bir an için. Sonra daha fazla huzur, daha fazla ferahlama için gökyüzünü seyre dalarsın. En yakın yıldızın yıllarca uzakta olduğunu, göğe baktığında evrenin şu anını değil geçmişini izlediğini bilmeden bir yıldız kayıyor diye düşünürsün. Belki dilek tutmaya bile kalkarsın yıldızın kayış anını yakalayabildiğin için… an’ları yakalayabildiğin için böbürlenirsin de hatta. Elli yıl önce sönen bir güneşin yok oluş anına tanıklık ettiğini bilmeden şimdiki zamanı yakaladığını sanırsın. Evren de sevgiliye benzer oysa… Nasıl sevdiğinin yüzüne baktığında sadece şimdiki zamanı değil onunla paylaştığın geçmişi de görüyorsan göğün yüzü de geçmişini, hatıralarını sunar sana. Böylece an’ın içinde geçmişin ve geleceğin saklı olduğunu hatırlatır; elinde tuttuğunu sandığın hayatının başlayıp sona eren,doğumdan ölüme giden doğrusal bir çizgi olmadığını aksine yaşamın ve ölümün, dünün ve yarının sadece senin göğün yüzünü izlediğin andan ibaret olduğunu fısıldar kulağına… O zaman ruhun bütün ağırlığından kurtulur. Özünde güneşin ışığını saklayan çiçekler gibi güzelleşirsin sen de… Yüreğine bir huzur yerleşir,taç yapraklarını açarsın; köklerin yürür toprağın derinlerine… Dünyanın binbir çeşit çiçeği gibi konuşmadan, kımıldamadan, dokunmadan etrafını büyülemeyi keşfedersin. Belki bir kelebek dokunur kaçar sana; yaprakların titrer sevinçten, içten içe gülümsersin. Bu durağanlığın zamanla bilgeleştirir seni bir ağaca dönüşürsün sonra... kabuğuna atılan her çentik derinlere sirayet eder; yüreğinde bir yaraya dönüşür sonra.. belki sevdiğinin adını kazır biri üzerine.. yıllar geçer o unutur sevgilisini sen unutmazsın bu masumiyeti; görmüş geçirmişliğin nezaketiyle gülümsersin, dalların titrer ince ince; gölgen büyür,uzar,çoğalır.. Bir kuş konar dallarına… Asil bir güvercine dönüşürsün o anda.. Boynunu uzatıp sağa sola sevimli sevimli bakarsın. göğün yüzüne kavuşursun sonra. Okşarsın o muhteşem yüzü, öpersin. Kanatlarını açar, yeryüzünü alırsın kollarının altına.. Rüzgar ince ince okşarken yüzünü o muhteşem özgürlük duygusunu tadarsın.

Ne istersen onu olabilirsin; sevimli bir kedi yavrusu ,ürkek bir ceylan hatta sefil bir hamam böceği.. Genişleyen, çoğalan, uzayan ve büyüyen o muhteşem anın içinde zaman ve evren sensin. Dünyanın hali de halsizliği de, o karanlık okyanusta dönüp duran milyonlarca gezegen de sensin. Yaşın yok; evrenin doğduğu yaştasın.. Hayatın onunla başladı ve onunla sona erecek. Yüreğinde aşkı saklayan bu öz seni de saklıyor için de. Sen evrenin özüsün aşk ile aynı yerde…