Evliya Çelebi ve Seyahatname / Gülşah Akbulut

Aramak, ummak, istemek, esirgemek, saklamak; ama acele etmemek, hepsi beklemekmiş. Hem de altmış dört deniz mili hızla beklemek. İşte bu hızına yetişilmesi zor beklenti insanlara seyahatin kendisini sunuyor. Seyahat, belli bir başlangıç noktasından varış yerine değin tek bir taşıtla gidilmesini içeren insan devinimidir. TDK sözlük der, ben inanırım. Zaten ben her söylenene kanarım. Şair sözü yalandır der Fuzulî ona bile aldanırım… E Evliya Çelebi durur mu? O diyar diyar gezer, söyler; ona da inanmasam nasıl yaşarım. Evliya Çelebi Seyahatname’yi yazıyor. Araştırmalar bunun nedenini şöyle açıklıyor: Osmanlı İmparatorluğu’nun ve çevresinin tasvirini ve seyahatlerin eksiksiz bir kaydını tutmak. Peki Evliya Çelebi seyahat etmeye nasıl karar verdi?
Babasının anlattığı ilginç ve macera dolu öyküler, yakın çevresindeki çok renkli ve bilgili tanıdıkların bunlara katkısı onun seyahat fikrinin oluşmasına katkıda bulunduğu kabul edilmektedir. Evliya Çelebi ise Seyahatname’de seyahatlere başlama öyküsünü bir rüyâya dayandırmaktadır. Eserin başlarında kendi ağzından anlatılan rüyâ, simgesel motiflerle süslenmiş ve babasına seyahat fikrini kabul ettirmeye yönelik bir kurgu içermektedir. Evliya Çelebi, 19 Ağustos 1630 gecesi, rüyâsında, Yemiş İskelesindeki Ahi Çelebi Câmii’nde kalabalık bir cemâat arasında Hz. Muhammed’i görür. Huzûruna varınca; “Şefâat yâ Resûlallah!” diyecekken, heyacanla; “Seyâhat yâ Resûlallah!” der.
Bu durum Seyahatname’de şöyle anlatılır:
“İstanbul’da hanemde bir gece uykuya dalmıştım. Birden bire kendimi Yemiş iskelesi yanında bulunan Ahi Çelebi Camiinde gördüm. Cami’nin içi nur yüzlü bir cemaatle dolup taşmıştı. Ben de bu caminin içine girerek minberin dibine diz çöküp oturdum. Bu nur yüzlü pirleri hayranlıkla temaşaya daldım. Fakat bunlann kim olduklarını anlayamamıştım. Nihayet yanımda bulunan bir zata sordum:
 ‘-Benim sultanım, ism-i şerifinizi ihsan buyurur musunuz?’ dedim.
O zat, Kemankeşlerin Piri “Sa’d ibni Ebi Vakkas“ olduğunu söyledi. Derhal elini öptüm. Yine:
“-Sizin yanınızdaki zatlar kimlerdir?’ diye sual ettiğimde: ‘Sahabe-i Kiram ve Ensar Hazretleridir dedi.
O tarafa baktım. Bu zatlar sıra ile Hazret-i Ebu Bekir (ra), Hazret-i Ömer (ra), Hazret-i Osman (ra), Hazret-i Ali (ra) idiler. Bunları doya doya seyredip taze can buldum. Mihrapta ise Kâinatın Efendisi Peygamber Efendimiz Aleyhisselâtü vesselam oturmakta idi. Biraz sonra yanımda oturmakta bulunan Sa’d İbni Ebi Vakkas Hazretleri elimden tutup beni Peygamber Efendimizin huzuruna götürdü ve dedi ki:
‘Âşık’ı sâdıkın ve ümmet-i müştakın Evliya kulun şefatin rica eder.’
“Ben de derhal Hazret-i Peygamberin dest-i mübareklerini bûs ettim.
Fakat heybetlerinden çok korkarak titredim. Kendilerine:
” ‘Şefaat ya Resulallah!‘ diyeceğim yerde:
“Seyahat ve Resulullah! diyi verdim. Cenab-ı Peygamber derhal tebessüm ettiler. Seyahatlerimin hayırlı olması için ‘Fatiha’ dediler. Bundan sonra sıra ile Eshab-ı Kiram’in ellerini birer birer öptüm.
Cümlesi:
“Seyyâh-ı âlem ve ferîd-i beni âdem ol! “diye dua ettiler. Ben de Ahi Çelebi Camiinden dışarı çıktım. “Sabah olup uyanınca bir abdest alıp bu rüyamı tabir ettirmek üzere Kasımpaşa’da İbrahim Efendi Hazretlerine gittim. Bu zat bana:
“Sen büyük bir seyyah olacaksın!” buyurdu. Ben de bundan sonra seyahata çıkıp gördüklerimi yazmaya başladım.”

Evliya, rüyasını Kasımpaşa Mevlevihanesi şeyhi Abdullah Dede’ye anlatmıştır. Şeyh, gördüğü rüyanın hayırlı olduğunu ve mutlaka seyahate çıkması gerektiğini tavsiye etmiştir. Babası, Evliya Çelebi’nin İstanbul dışına çıkmasına uzun zaman karşı koymuştur. Çelebi, 1640’ta Okçuzâde Ahmed Çelebi ile gizlice Bursa’ya gitmiştir. Evliya Çelebi’nin bu yolculuğu bir ay sürmüştür. Dönüşünde artık oğlunu tutamayacağını anlayan babası, seyahate çıkmasına izin vermiştir.
Evliya Çelebi ile pek çok bilgi seyahat etme fikrinin oluşumunda olduğu gibi yine Seyahatname’den elde edilir. Bu eserde adı Evliya Çelebi olarak geçtiği için, bunun dışında bir adı olup olmadığı bilinmemektedir. Kendi ağzından ifadelere dayanan bilgilere göre Evliya Çelebi, 25 Mart 1611 tarihinde, İstanbul, Unkapanı’nda doğmuştur. Ancak kimi kaynaklarda onun, Kütahya’nın günümüzde Saray Mahallesi diye bilinen Zeryen Mahallesi’nde doğduğundan da bahsedilir.
Seyahatname’de Evliya Çelebi; cirit oynadığını ve iyi silah kullandığını belirtir. Bunlara ek olarak senelerce at üzerinde seyahat etmiş olması da Evliya Çelebi’nin çevik ve sağlıklı bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Birçok savaşa katılmış, zaman zaman dövüşen bir savaşçı olarak birçok kez ölüm tehlikesiyle yüz yüze gelmiş, fakat ince zekâsı, hazırcevaplılığı ve güler yüzü ile bu ölüm tehlikelerinden kurtulmayı başarmış bir kişidir.
Evliya Çelebi, hiçbir makam hırsına kapılmamıştır. Saray hayatını tanımış ve iyi imkânlarla bu hayatın bir parçası olabilecekken; o ömrünü gezmeye, yeni yerler ve insanlar tanımaya adamıştır. Seyahatname’de anlatılanlardan yola çıkıldığında Çelebi, uysal yaradılışı, zekâsı, gelişmiş mizah gücü ve kültürü sayesinde girdiği ortamların neşesi olan ve aranan sevimli bir kişidir. Ancak bütün bu özellikleri onu, gördüğü olumsuzlukları eleştirel bir dille aktarmasından geri koymamıştır.
Evliya Çelebi zengin bir hayal gücüne sahiptir. Serüvenci ruhunu da seyahatlerle beslemiştir. Geleneklerine bağlı ve diğer Osmanlı çağdaşları gibi, kendi kültürünün üstünlüğünden emin olan inançlı bir Müslüman olması, onu yabancı dünyaları ve becerileri tanımaktan alıkoymamıştır. Çelebi, eserinde kiliseleri ziyaret ettiğini ve Hıristiyan dua metinlerini anlatmaktadır. Ayrıca konukları için evinde yasaklanmış içki ve uyarıcı maddeleri - kullanmamasına rağmen - hazır bulundurmaktadır. Bu da Evliya Çelebi’nin dar görüşlü olamayacağı ortaya koymaktadır. Çelebi, saf bir dindarlıkla beraber tipik bir 17. yüzyıl Osmanlısı olarak hatırı sayılır bir hoşgörüye sahiptir.
Benzersiz Osmanlı gezgini ve anlatı ustası Evliya Çelebi, 1611-1683/84 yılları arasında yaşamıştır. Bu dönem IV. Murad’ın ve Köprülü sadrazamları Mehmed ile Fazıl Ahmed’in yönetimleri altında olan Osmanlı İmparatorluğu’nun duraklama döneminin sonlarına rastlar.
17. yüzyıl imparatorluk için yönetim uygulamalarının bozulmasıyla ekonomik ve toplumsal sıkıntıların yaygın olduğu bir çağdır. Anadolu Celâlî ayaklanmalarıyla sarsılırken, İstanbul Yeniçerilerin ve değişik saray karşıtlarının çatışma alanına dönüşmüştür. Dönemin sıkıntılı durumu mizah için elverişli bir ortamın ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Evliya Çelebi’nin doğumundan ölümüne kadar 6 Osmanlı padişahı görev yapmıştır: Ahmed I. (1603-1617), Mustafa I. (1617-1623), Osman II.(1618-1622), Murat IV. (1623-1640), Ibrahim I. (1640-1648), Mehmed IV. (1648-1687).
Evliya’nın en bilinen unvanı, Çelebi’dir. Efendi’yi kullananlar da vardır. Kendisi ise mücerred (bekâr, aile bağları olmayan), derviş veya fakir, bir de bî-riyâ (riyakâr olmayan) adlarını kullanır. Bazen de hezar-aşina (bin tanıdığı olan) ile alüfte ve aşüfte (uysal, hoşgörülü ve arsız) demeyi tercih eder.
Evliya Çelebi, Seyahatname’de kendisinden “Seyyah-ı âlem ve nedim-i beni âdem Evliya-yı bî-riyâ” yani “Dünya gezgini, insanoğlunun dostu, riyasız Evliya”  diye bahseder. Çelebi, Seyahatnamesinin altıncı cildinde, aile kökünün Ahmet Yesevî’ye kadar ulaştığını belirtmiştir. Atası Ece Yakup, Osmanlıların atası Ertuğrul ile birlikte Maveraünnehr’deki Mahan’dan gelmiş, ya da Kütahya’da doğmuştur ve Sultan Orhan’ın sütkardeşidir.
Evliya Çelebi, Seyahatname’nin altıncı cildinde, aile kökünün Ahmet Yesevî’ye kadar ulaştığını yazmıştır. Evliya Çelebi’nin ailesi, İstanbul’un fethinden sonra Kütahya’dan gelip Unkapanı yöresine yerleşmiştir. Babası Derviş Mehmed Zıllî, padişahların kuyumcubaşılığında bulunmuş ve seferlere katılmıştır. Annesi hakkında pek bilgi olmamakla birlikte, sarayla bağlantısının anne tarafına dayandığı bilinmektedir. Evliya Çelebi, Seyahatname’de Mahmud isimli erkek kardeşinden ve isim vermeksizin birkaç kız kardeşi olduğundan bahsetmektedir. Evlenmediği ve çocuğu olmadığı düşünülmektedir.
Seyahatname’deki bilgilere göre Evliya, eğitiminin ilk döneminde babasının Unkapanı pazar yerindeki dükkanına gelen bilgili tanıdıklardan faydalanmıştır. Sonra Unkapanı’nda Fil Yokuşu’ndaki Hamid Efendi Medresesi’nde, yedi yıl eğitim almıştır. Babasından da zamanın güzel sanatlarından olan hat, nakış, tezhib öğrenmiştir. Ayrıca Sâdizâde Dârülkurrâ’sına giderek Kur’ân-ı Kerîmi ezberlemiş. 1635 yılında ise akrabası Silahdâr Melek Ahmed Paşa aracılığıyla Ayasofya Câmii’nde IV. Murad Han ile tanıştırılmıştır. Evliya Çelebi bu tanışma neticesinde Enderûn Mektebine kabul edilmiştir.
Evliya’nın en bilinen unvanı Çelebi’dir. Bazıları Efendi’yi kullanır. Kendisi ise mücerred (bekâr, aile bağları olmayan), derviş veya fakir, bir de bî-riyâ (riyakâr olmayan) sıfatlarını kullanır. Bazen de hezar-aşina (bin tanıdığı olan) ile alüfte ve aşüfte (uysal, hoşgörülü ve arsız) demeyi tercih eder. Evliya, eserinde kendisinden (Seyyah-ı âlem ve nedim-i beni âdem Evliya-yı bî-riyâ) yani (Dünya gezgini, insanoğlunun dostu, riyasız Evliya) diye bahseder.
Evliya, Seyahatname’den anlaşıldığı kadarı ile Türkçeyi düzgün, etkili ve sanatsal kullanabilme becerisine sahiptir. Enderun’da Arapça, Farsça ve Rumca; babasının arkadaşı Simyon Usta’dan ise Latince ve Yunanca öğrenmiştir.
Evliya Çelebi, ailesinin maddi durumu iyi olduğu için pek geçim sıkıntısı çekmemiştir. Zaten Enderun eğitiminden sonra saraya musâhib (sohbetçi, sohbet arkadaşı) olarak kabul edilmiş ve daha sonra da aylık 40 akçe ile sipahiler zümresine katılmıştır. Seyahatlerinin büyük bir kısmını da resmi görevli sıfatıyla gerçekleştirmiş. Çelebi, şarkı-gazel okur, ezana kalkar, imam bulunmadığı durumlarda namaz kıldırırmış; sesinin güzel olduğu bilgisine bu şekilde ulaşılmaktadır. Güler yüzü, hoşsohbeti, kimsenin kalbini kırmayan kişiliği ile kısa bir zamanda sarayda ün yapmıştır. Sarayla bağlantısı 1630 yılında başlamış, son zamanlarına kadar sürmüştür. Katıldığı pek çok savaştan aldığı ganimetler, verilen hediyeler ve gezdiği yerlerde yaptığı ticaretten kazandıklarıyla rahat bir hayat sürmüştür.
AT SIRTINDA EVLİYA ÇELEBİ’NİN İZİNİDE
Seyahatname'nin ışığında, Evliya Çelebi'nin ayak izlerinden Anadolu'yu gezme fikri Prof. Gerald Maclean'e ait. Exeter Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Maclean, 1996'da eşi Donna Landry ile tatil için Kapadokya'ya gelmişti. Eşi, Kent Üniversitesi'nde İngiliz - Amerikan edebiyatı profesörüydü. Atla çevreyi gezerken, “Neden atla Türkiye turu yapmıyoruz” diye düşündüler. “Bu turu Amerika'da yapamazsınız” diyor Maclean. “Çünkü insanlar saldırgan, biri sizi vurabilir. İngiltere'de her yer özel arazi, giremezsiniz. Türkiye'de kırsal kesim buna müsait. Aynı dönemde Edinburg Üniversitesi'nden Osmanlı Tarihçisi Caroline Finkel ile tanıştık, o da Türkiye'yi yürüyerek gezmek istediğini söyledi. Bu iki projeyi birleştirdik.”

2007'DE İLK DENEME
Gezi bir “Reenacment,” yani geçmişte yaşanan olayı tekrarlama projesi olacaktı. Maclean, geçmişte Anadolu'ya gelen Batılı seyyahlar üzerine çalışırken, onların rotasından geçmiş, çevreyi incelemişti. Yine aynı yöntemi uygulayacaktı. “İngiliz yazar yerine, neden Evliya Çelebi'nin rotasını izlemiyorum, diye düşündüm. Evliya Çelebi'nin oryantalist bakış açısından uzak olması da avantajdı. Eğer Avrupalı gezgin seçseydik, Batılı yaklaşımını tekrarlamak zorunda kalacaktık. Avrupalı seyyahlar planlı gezerken, Evliya'nın asla belirli bir rotası yoktu. Adeta rüzgarın götürdüğü yere gidiyordu. Bu yüzden akademik çalışmam açısından da önemliydi. Bu projeye hazırlanırken, Batı'da Evliya Çelebi'nin ne kadar az bilindiğini görüp şaşırdım.”
Maclean, 2007'de Evliya Çelebi'nin batı rotalarından bir kısmını otomobille geçerek, geçerliliğini araştırdı. Seyahatname'de bahsedilen köylerin yerinde olup olmadığına baktı.Sonunda gezi bu yıl, 22 Eylül'de başladı. Yalova'nın Altınova ilçesi yakınlarındaki sahil köyü Hersek'ten yola çıktılar. Türkiye Jokey Kulübü sponsor olmuş, Avanos'tan yedi at getirilmişti. Ekipte Maclean ve eşinin yanı sıra Caroline Finkel, atların sahibi Akhal-teke Binicilik Merkezi'nden Ercihan Dilari, Der Spiegel muhabiri Susan Wirth, Kanadalı Teherese Tardif yer alıyordu. 42 günlük yolculuk boyunca yeni katılımlar oldu. Eski İngiltere Büyükelçisi'nin eşi Patricia Daunt, geçmişte Türkiye'de 10 yıl yaşayan Botanikçi Andrew Byfield yolculuğun bir bölümüne eşlik etti. Geziyi tamamlayanlar, planlayan üç kişiydi: Maclean, eşi ve Finkel. Yol boyunca ekibi bir kamyon izledi. At malzemelerini, çadırları taşıdı, mutfak hizmeti verdi. Sabancı Üniversitesi'nden antropolog ve sözlü tarihçi Dr. Leyla Neyzi ön araştırma sırasında ekibe yardımcı olurken, Açık Radyo'dan Mahir Başdoğan projeye destek verdi. Zeytinoğlu şirketi yol boyunca at yemi sağladı. Kütahya Porselen, Güral Porselen, Kütahya Belediyesi ve akademisyenlerin üniversiteleri projeye destek oldu. Ekip çoğunlukla çadırlarda geceledi. Bazen köy misafirhanelerinde konakladı.

SANKİ İKİNCİ GEÇİŞİMİZDİ
Yolculukta Evliya Çelebi'nin batı rotasını takip ettiler. Evliya, İstanbul'dan başlayarak İzmit'e gitmişti ama günümüzde bu bölgeyi atla geçecek yol yoktu. Karşı kıyıdaki Hersek'ten başlayıp, Evliya Çelebi gibi 1200 kilometrelik rotayı Kütahya'da bitirdiler. Evliya Çelebi, İnegöl-Tavşanlı- Kütahya-Afyon-Sandıklı-Banaz-Ovacık-Uşak-Gediz-Simav-Gediz-Kütahya yolunu izlemişti. Proje sırasında grup, ufak değişikliklerle, bu dolambaçlı hattı takip etti. Kasabalar arasındaki gözden uzak köylere girdi. İznik'ten Bursa, İnegöl, Domaniç, Kütahya, Afyon, Boyalı, Sinanpaşa, Banaz, Ovacık, Uşak, Mesudiye, Eski Gediz, Simav ve tekrar Kütahya'ya geçtiler. Ekibin amaçlarından biri de Osmanlı'dan günümüze kalan binicilik kültürünü ortaya çıkarmaktı. Yol boyunca rahvan at yarışları, cirit müsabakaları, pazarlarda at koşumları satan esnaf, at malzemesi yapım atölyeleri, binicilik merkezleri gibi atçılık kültürüne ait birçok izi görüntülediler. Sadece Uşak'ın Ovacık köyünde sorun yaşadılar. İki yıl önce onlara her türlü yardımı yapma sözü veren ve projeden çok mutluluk duyan muhtar gitmiş, yerine yeni muhtar gelmişti: “Bize söz verilen misafirhanede kalamayacağımızı, köyde istenmediğimizi söylediler. Biz de çadır kurduk. Sabaha karşı 6'da muhtarın ihbarıyla jandarma geldi. Muhtar ısrarla pasaportlarımızı almak istiyordu. Sonunda jandarma bizim zaten köye davet edildiğimizi gördü, sorun kapandı.”

YOLU EN AZ ÜÇ KİŞİYE SORMALI
Ekip bir başka ilginç olayı, yol sorarken yaşadı: “Bazı çobanlar asfalt yolu hiç bilmiyordu. Bu yoldan, diyorlardı ama zamanla bize ayıp olmasın diye yolu bilmeden söylediklerini fark ettik.” Bu nedenle Domaniç yakınlarında kayboldular. Çünkü muhtar, çeşmeye kadar gidip sağa dönün, demişti. Karşılarına çıkan bir başka yaşlı köylü ise çeşmeden sola dönmelerini önermişti. Muhtarı dinlediler, gece yarısı kendilerini dağbaşında buldular. “Şanslıydık ki ay ışığı vardı ve sonunda jandarma, itfaiye araçlarının koruması eşliğinde gelip bizi buldu” diyor Donna Landry. Bu tecrübeden sonra, yolu en az üç kişiye sormaya karar vermişler. Gerald Maclean'in dikkatini yollardaki çöplükler çekmiş. Ayrıca birçok yeni camiye rastladıklarını anlatıyor. “Kuran kursları var, okullarda bilgisayar yok” diyor. Çok sayıda köyün, kayıtlı görünen nüfusuna rağmen ekonomik zorluklar yüzünden aslında boşalmış olduğunu fark etmişler. Bu gezinin sonuçları önümüzdeki yıllarda yayımlanmaya başlayacak. 2011'de önce Evliya Çelebi'nin rotasını, GPS verileriyle sunan, ekibin gözlemlerini yansıtan bir kitap yayımlanacak. Ayrıca bir de küçük rehber kitap çıkarmayı düşünüyorlar. Yolculuğun Ajans 21'den Nurdan Arca yönetmenliğinde, Mehmet Çam'ın prodüktörlüğünde çekilen belgeseli de 2011'e kadar tamamlanmış olacak.
(Proje hakkında www.sabanciuniv.edu/ssbf/evliyacelebi/tr/ sayfasından ayrıntılı bilgi alabilirsiniz)

PROF. GERALD MACLEAN
Türkler hakkındaki önyargılar, Anadolu'ya gelen ilk gezginler sayesinde azaldı
Prof. Gerald Maclean, Exeter Üniversitesi'nde İngilizce bölümü öğretim üyesi. 15 yıldır, 16 ve 17. yy'da Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere arasındaki ilişkiler üzerine çalışıyor. Bu dönemden İngilizler'e ait bir çok el yazması bulmuş. Osmanlı'ya gelen ilk gezginlerin notlarında, şu ortak ifade dikkatini çekmiş: “Türklerin korkunç, zalim ve şeytan olduğu söylenir hep, doğru olmadığını gördük, başka şeyleri keşfettik.” 16. yüzyılın sonunda, İngilizlerin önyargıları değişmeye başlamış. “Önce Osmanlı'ya gelen ilk gezginler, ardından bu topraklara hiç ayak basmamış yazarların Osmanlı'yla ilgili görüşleri üzerine iki kitap yazdım. İkinci gruptaki yazarların eserleri, eski bilgilerin tekrarı gibiydi.” Maclean, Türkiye'ye ilk kez 1974'te, Yunanistan'da yaşarken, gelmiş. O zaman Yunan dostlarının “Niye gidiyorsun ki orası Türklerle dolu, İstanbul aslında bizim şehrimiz” dediğini söylüyor. İstanbul'a geldiğinde, Türklerin Batı'da onlara atfedilen şablonlardan farklı davrandığını gözlemlemiş. Önyargıların bugün AB tartışmaları sırasında Almanya ve Fransa'da yeniden ortaya çıktığını söylüyor. Batı'daki “Korkunç Türk” imgesi, zamanla Maclean için inceleme konusuna dönüşmüş. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'yle de bu çalışma sırasında tanışmış. Yararlandığı önemli kaynaklardan biri olmuş.

PROF. DONNA LANDRY
Kültür turizmi rotasına dönüşebilir
Evliya Çelebi'nin Hersek - Kütahya rotası farklı temalarda alternatif turizm rotalarına dönüşebilir. Geçtiğimiz bazı köylerde geleneksel yöntemlerle organik tarım yapılıyordu. Köylüler sağlıklı yaşıyor. Ekolojik, sürdürülebilir bir yaşam modeli bu. Yurdışında ilgi çekebilir. Kültür turizmi, atla sürüş turizmi yapılabilir. Yol boyunca Osmanlı eserleri, arkeolojik sit alanları görülebilir. Hatta slow food hareketine ilgi duyanlar, yani geleneksel yöre yemeklerini merak edenler için bile bu rotada turlar düzenlenebilir.
Ayten Serin, 23 Kasım 2009 , Hürriyet

Evliya Çelebi’nin öldüğü zaman ve mezarı hakkında kesin bilgiler yoktur. Bir kısım araştırmacı onun 71 yaşlarında, 1682 yıllarına doğru İstanbul’da öldüğünü söylemektedir. Bir bölümü de 1682’de Mısır’dan dönerken yolda ya da İstanbul’da öldüğünü belirtmektedir.
Seyahatname’nin bu kadar önemli bir eser olması onun tartışılmasını engelleyememiştir. Eserin güvenilirliği ile ilgili ciddi tartışmalar vardır. Bunun en önemli nedeni ise Evliya Çelebi’nin abartmalara çok yer vermesi, zamanı yeniden kurgulayarak gerçeklikten uzak yansıtan vb. üslup seçmiş olmasıdır. Bu durum da eserin içeriğine yönelik güven duygusuna zarar vermektedir. Hatta Evliya Çelebi, abartılarıyla dillerde dolaşmakta, alay edilmekte ve gizlice aşağılanmaktadır.
İstediği zaman batılı gezginler kadar gerçekçi olabilen Evliya Çelebi, bazen onlardan daha etkin akıl yürütebildiği de görülmektedir. Abartmaya dayalı üslubunu bilinçli olarak seçtiği de düşünülmektedir. Halil İnalcık, Çelebi’yi “En büyük sosyal tarihçi” diye tarif etmektedir. Ahmet Hamdi Tanpınar ise Beş Şehir adlı kitabında, Evliya Çelebi’nin bu büyük eseri için “Ben Evliya Çelebi’yi tenkit etmek için değil, ona inanmak için okurum ve bu yüzden de daima kârlı çıkarım.” İfadelerini kullanır. Evliya’nın eserinde anlattığı olayların hepsine şahit olup olmadığı da çok tartışılma konusudur. Bazı olayların hayal mahsulü olduğu tahmin edilmekte ve gittiğini söylediği bazı yerlere aslında gitmediği de düşünülmektedir.
Çelebi, Seyahatname’yi 17. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu’nun en geniş sınırlara ulaştığı 1683 Viyana bozgunu öncesine rastlayan yıllarda yazmıştır. Seyahatname yazılışından iki yüzyıl sonra, yani ancak 1896 yılında yani 19. yüzyılda Arap harfleriyle basılabilmiştir. Orhan Şaik Gökyay, Seyahatname’nin birinci cildini 1996’da Latin alfabesine çevirmiştir. Bu tarihten sonra araştırmalar da artış göstermiştir. On cildi birden günümüz Türkçesine aktarılmıştır. Fakat bunların baskısı bulunamamaktadır. Türkiye’nin en önemli üniversitelerinin kütüphanelerinde dahi bulunmayan bu eser, var olma gücünü yalnızca kendisinden almaktadır.
Seyahatname 17. yüzyıl Osmanlı coğrafyası içinde ve gittiği diğer memleketlere ait pek çok ayrıntıya eserinde yer vermiştir. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür: Dönemin Türkçesi ve ağız özellikleri, gittiği bütün yerlerin genel durumu, coğrafi konumu, tarihi, halkının özellikleri, dili, dini, kıyafetleri, sanatları, gündelik yaşamları, tarih, karşılaştırmalı coğrafya, sanat tarihi ve etnografya açısından bilgiler, dinler tarihi açısından önem taşıyan mesajlar. Osmanlı toplumundaki müslim-gayrimüslim ilişkileri, gayrimüslim  halkların gündelik hayatları, ekonomik ve kültürel durumları, nüfusları, ibadet yerleri, inanç ve itikatları, farklı topluluklara ait öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, eğlence, inançlar, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları, gezilen yörelerin evlerinden, cami, mescit, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapıların bütün özellikler anlatılmaktadır. Bunların yapılış yılları, onarımları, yapan, yaptıran veya onaranlar, bulunduğu bölgelerin mutfak kültürü ile ilgili zengin bilgiler, gezilen bölgenin yönetimi, eski aileleri, ileri gelen kişileri, şairleri, oyuncuları, çeşitli kademelerdeki görevlileri hakkında bilgiler.
Aslına bakılırsa Evliya Çelebi Türkiye dışında çok daha fazla tanınmaktadır. Hem kendisine hem de eserine çok önem verilmektedir. Seyahatname 1814 yılında Hammer* tarafından tesadüfen bulunmuştur. Sonra birçok yabancı bilim adamı Çelebi hakkında araştırmalar yapmış ve eseri birçok dile çevirip yayımlanmıştır. Gezi güzergâhı ve gittiği yerler onun eserinde geçen yönleri ile yeniden incelenmiştir. Fakat daha önce de belirttiğim gibi eserin bizim kütüphanelerimizde bile yoktur. Baskısı bulunamamaktadır. Bu cehaletin ve tembelliğin bir çözüme kavuşması kaçınılmazdır.
* Seyahatnameyi Batı ülkelerine Avusturyalı tarihçi, diplomat ve Doğu bilimleri uzmanı Joseph von Hammer-Purgstall tanıtmıştır.
Evliya Çelebi Türk soyundan olduğu için gurur duymaktadır. Osmanlı aydını kimliğiyle zaman zaman Anadolu’da yaşayan Türkler için Etrâk-i bî-idrâk (akılsız Türkler), Etrâk-i nâ-pak (pis Türkler) diye bahsetmektedir. Diğer milletlerden ise biraz da söz sanatı kullanarak Kazak-ı âk (İnatçı Kazak), Rus-ı menhus (uğursuz Ukraynalılar), Portukal-ı dâl (avare Portekizli), Migril-i rezil (rezil Megreliler), Erdel-i erzel (utanmaz Transilvanyalılar), Macar-ı füccar (zinacı Macarlar), Alaman-ı bî-eman (hain Almanlar), Urban-ı uryan (çıplak Araplar), urban-ı bî-edyân (dinsiz Araplar) diye söz etmektedir.
Evliya, 70 yılı aşkın bir hayat yaşamış ve bu ömrünün 50 yılını seyahatlerde geçirmiştir. 26 milyon kilometrekare yüzölçümüne sahip, 3 kıta imparatorluğu olan devletin hemen her tarafını gezmiştir. Anadolu, Rumeli, Suriye, Irak, Mısır, Girit, Hicaz, Ukrayna, Romanya, Slovakya, Transilvanya, Moldovya, Avusturya, Macaristan, Polonya, Almanya, Hollanda, Bosna-Hersek, Dalmaçya, Güney Rusya, Kırım, Kafkasya, İran. Mısır, Habeşistan ve Sudan’a kadar gitmiştir.
Çelebi’nin seyahat programı ise şu şekildedir:
27 Nisan 1640 Bursa-İstanbul-İzmit
Ağustos 1640 Trabzon-Karadeniz’de fırtına
Ekim 1640 İstanbul
1645 Hanya Seferi
1646 Erzurum-Azerbaycan-Ermenistan-Gürcistan
1647 Celali İsyanları?
Temmuz 1648 İstanbul
Eylül 1648 Şam
1649 Sivas
Temmuz 1650 İstanbul
1651 Özi-Silistre-Sofya
1653 İstanbul
1655 Van-Bağdat
1656 Van
Mayıs 1657 Özi
1658 İstanbul
1659 Batı Anadolu-Bozcaada
1660 Eflak-Boğdan Seferleri Split-Hırvatistan
1661 Sofya-Macaristan
Şubat 1662 Arnavutluk
1663 Macaristan
12-22 Ekim 1663 Amsterdam
1664 Raab-St.Gotthard
Nisan 1665 Viyana
Kış 1665-1666 Viyana-Budapeşte-Oçakov
1666 Krakow-Kırım-Bahçesaray-Dağıstan
1667 Terek-Astrahan-Saratov-Kazan-(Ural)-Kalmukya-Azov
1671 İstanbul-Kütahya-Manisa-İzmir-Saqız Adası-Rodos-Adana-Haleb-Kudüs
1672 Medine-Mekke-Medine-Kahire
Evliya Çelebi’nin kendi el yazısı olarak kabul edilen ilk 8 ciltten sonra, telif kabul edilen IX. ve X. ciltler bulunamamıştır. Seyâhatnâme ilk olarak 1848’de Kâhire Bulak Matbaasında Müntehâbât-ı Evliya Çelebi adıyla yayımlanmıştır. Mart 2003 tarihinde ise YKY, birinci cildi günümüz Türkçesine aktarılmış şekilde yayınlamıştır. Sırasıyla 10 cilt bu şekilde basılmıştır. Seyahatname ciltlerinin konuları şöyledir:
1. Cilt
Eserin birinci cildinde 1630-40 yılları arası İstanbul’un târihi, kuşatmaları ve fethi, İstanbul’daki kutsal makamlar, câmiler, Sultan Süleyman Kanunnâmesi, Anadolu ve Rumeli’nin mülkî taksimâtı, çeşitli kimselerin yaptırdığı câmi, medrese, mescit, türbe, tekke, imâret, hastane, konak, kervansaray, sebilhâne, hamamlar... Fâtih Sultan Mehmed zamânından itibaren yetişen vezirler, âlimler, nişancılar, İstanbul esnâfı ve sanatkârları yer almaktadır.
2. Cilt
İkinci ciltte Mudanya ve Bursa, Osmanlı Devletinin kuruluşu, İstanbul’un fethinden önceki Osmanlı sultanları, Bursa’nın alimleri, vezirleri ve şairleri, Sinop, Trabzon ve havâlisi, Gürcistan dolayları; Kırım, Karadeniz, Bolu, Amasya, Niksar, Erzurum, Nahçivan, Tebriz, Bakü, Erzurum, Bayburt, Erzincan, Merzifon, Ankara.
3. Cilt
Üçüncü ciltte Üsküdar’dan Şam’a kadar yol boyunca bütün şehir ve kasabalar; Eskişehir, Konya, İskenderun, Tire, Akre, Kızıl Deniz, Ölü Deniz, Urfa, Kayseri, Sivas, İskilik, Rusçuk, Niğbolu, Silistre, Filibe, Edirne, Sofya ve Şumnu şehirleri hakkında geniş bilgiler.
4. Cilt
Dördüncü ciltte İstanbul’dan Van’a kadar yol üzerindeki bütün şehir ve kasabalar; Malatya, Diyarbakır, Mardin, Sincar, Bitlis, Ahlat. Evliya Çelebi’nin elçi olarak İran’a gidişi, İran ve Irak hakkında bilgiler; Tebriz, Erdebil, Kazvin, Kum, Bağdat, Necef/Kufe, Basra, Abadan, Cizre,Musul, Tikrit.
5. Cilt
Beşinci ciltte Tokat sonra Rumeli, Sarıkamış’tan Avrupa’ya kadar çeşitli ülke ve eyâletler; Kırklareli/Kırkkilise, Varna, İstanbul, Silistre, Hoten, Özi, İznik, Bursa, Gelibolu, Edirne, Belgrad, Temeşvar, Libhova, Yanova, Varad, Sarayevo, Zagrep, Üsküp, Köstence, Sofya,Semendire.
6. Cilt
Altıncı ciltte Macaristan ve Almanya; Temeşvar, Koloşvar, Kaşav,Sibiv, Mohaç, Peç, Budin, Uyvar, Estergon, Belgrad, Dubrovnik, Mostar,Zigetvar, Kanije.
7. Cilt
Yedinci ciltte Avusturya, Kırım, Dağıstan, Çerkezistan, Kıpçak diyârı; Ejderhan havâlisi; Belgrad, Viyana, Wallaçya, Budapeşte, Oçakov, Krakow, Kırım, Bahçesaray, Dağıstan, Astrahan, Saratov, Kazan, Kalmukya, Azov.
8. Cilt
VIII. cilt içinde Evliya Çelebi’nin, Azak’tan Kırım’a; Kefe, Bahçesaray, Kılburun, Akkerman, İsmail, Girit olayları, Babadağı, Hasköy, Edirne, Dimetoka, Gümülcine, Drama, Selânik üzerinden bütün Yunanistan ve Mora’yı dolaşarak Hanya, Kandiye, Arnavutluk; Yanya, Tepedelen, Avlonya, Draç, İlbasan, Ohri, Resne, Manastır,İştip, Tikveş, Cisr-i Mustafa Paşa, Edirne üzerinden İstanbul’a dönüş seyahatleri bulunmaktadır.
9. Cilt
IX. cildin içinde Evliya Çelebi’nin İstanbul’dan hareketle Kütahya, Afyon, Manisa, İzmir, Sakız, Kuşadası, Aydın, Tire, Denizli, Muğla, Bodrum, Ege adaları, Isparta, Antalya, Alanya, Karaman, Silifke, Tarsus, Adana, Maraş, Antep, Kilis, Haleb, Lazkiye, Şam, Beyrut, Sayda, Safet, Nablus, Kudüs, Evliya menkıbeleri ile Mekke ve Medîne hakkında geniş bilgiler bulunmaktadır.
10. Cilt
Onuncu ciltte ise Mısır ve çevresi yer almaktadır; Kahire, Tanta, İskenderiye, Nil, Funcistan (Mogadişu, Suakin, Hadendoa, Bahnisa, Feyyum).
Seyahatname döneminin diğer edebî eserlerine göre son derece sade bir dille yazılmıştır. Kolay anlaşılır ve konuşma diline yakın, sürükleyici bir anlatıma sahiptir. Mizahî unsurlarla sıkıcı olabilecek ifadeler renklendirilmiştir. Evliya Çelebi, özellikle önem verdiği konuları ve geleceğe kayıt düştüğü bölümleri nesnel bir anlatımla aktarmıştır. Güçlü bir gözlemci olmasına karşın çoğu kez gözlemlerini kendi düşünce ve hayallerini katarak vermiştir.
Evliya Çelebi, seyahati hayat tarzı haline getirmiş bir kişidir. Eserinden de anlaşıldığı üzere yalnızca bir gezgin değil, çok yönlü bir kişidir. Seyahatname’de Çelebi, Osmanlı coğrafyası ve komşu ülkelerin birçoğu ile başka hiçbir kaynakta bulunmayan bilgiler aktarması; 17. yüzyıl öncesi tarihî bilgilere tıpkı bir tarihçi disipliniyle yaklaşarak kitabına alması onun tarihçi kimliğini ortaya koymaktadır.    Evliya Çelebi, aynı zamanda bir halkbilimcidir. Çünkü gittiği ülkelerde yaşayan halkların gündelik hayat bilgilerine, geleneklerine, özel gün ve bayramları ile ilgili ritüellere, kılık kıyafetlerine, kullandıkları alet ve eşyalara kadar birçok kültürel unsuru; atasözleri, deyimler, mani, efsane, fıkra vb. halk edebiyatı ürünlerini bir halkbilimci bakışı ile değerlendirerek eserine almıştır. Çelebi’yi bir müzisyen olarak da nitelendirebiliriz. Evliya sesinin güzel olması sebebiyle çok küçük yaşlardan itibaren müzikle iç içe olmuş ve iyi bir eğitim almıştır. Örneğin döneminin musiki üstadı Muhasip Derviş Ömer Gülşenî’den dersler aldığı belirtilmektedir. Çelebi, Seyahatname’de de İstanbul’da müziğin yeri, müzisyenler ve müzik aletleri ile ilgili ayrıntılı bilgiler vermiştir. Gezdiği şehir ve ülkelerde gördüğü müzikle ilgili bilgiyi donanımlı bir kişi olarak başarıyla aktarmıştır. Evliya Çelebi’nin çizimlerinin iyi olduğu da bir gerçektir. Çizim ve resme yatkınlığı Abdal Han hazinesi kataloğunda görülmektedir. Özellikle Avrupa işi gravürlere, oymalara ve İran minyatürlerine hayrandır. Evliya Çelebi’nin haritacılığı ise şöyle açıklanabilir; Nil Nehri boyunca gerçekleştirdiği yolculuğundaki gözlemlerini altı metre uzunluğunda, bir metre genişliğindeki bir haritayla kalıcı kılmıştır. Haritanın tek nüshası bugün Vatikan Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Eğitimini dilbilim üzerine yoğunlaştırmamış olsa da Evliya Çelebi, hem dili kullanmadaki yetkinliği hem de Türkçe ve yaklaşık değişik 30 dil ile ilgili aktardığı bilgilere bakınca amatör bir dilbilimci olarak da değerlendirilmektedir. Eserinde Türk dilinin tarihi üzerinde durmaktadır. 17. Yüzyıl Osmanlı Türkçesinin bölgesel farklılıkları ile ilgili temel bilgiler vermektedir. Seyahatname yalnız Türkçe için değil, bahsi geçen diğer diller için de önemli veriler barındırmaktadır. Seyahatname’de Türk dili dışında Abhaza dili, Kaytak dili, Gürcü dili, Mingrel dili, Arap dili, Türkmen dili, Dobruca Tatarlarının dili, Nogay dili, Rus dili, Sırp dili, Boşnak dili, Hırvat dili, Arnavut dili, Venedik İtalyancası, Macar dili, Alman dili, Kırım Tatarlarının dili, Nogay dili, Kalmık dili, İtalyan dili vb. ile ilgili bilgiler yer almaktadır.

                      Anadolu, Ortadoğu ve Balkanlar’da Her Şehir Kendi Tarihini Evliya Çelebi’den Öğrendi                                                                                                                                                       İlber Ortaylı
Seyahat merakı az olan bir kavim için Evliy, ne öncesi ne ardılı olan istisnai bir dâhidir. …
Evliya gezdiği her yerde tipik cümlelerden ve kelimlelerden oluşan küçük bir lûgat verir. …aşağı yukarı otuzun üzerinde Türk şive ve lehçesinden örnekler vardır. Böyle bir eğitimi hiçbir yerde göremezsiniz. 18. asırdaki Macar filolog Ghiarmarty’ye kadar diller arasında akrabalık üzerinde mukayeseli bir filoloji düşünce ve yöntemi geliştirilmemiştir.
Ama Çelebimiz Almanca ve Farsça kelimeler üzerindeki benzerlikleri not ederek işe başlar. Er halükarda bir İndo-Avrupa lisan grubundan bahsedecek değildir. Evliya’mızın Doğu Anadolu’daki Kürtçe vokabüler üzerindeki kayıtları dikate değerdir. Ve bu kayıtların bugün için hâlâ önemli olduğunu belirtmek gerekir. Dankoff ve diğer uzmanlar Evlya’nın kafkas dilleri üzerindeki kayıtlarını dikkatle takip ediyorlar. Hasseten artık kaybolduğu söylenebilecek Ubuhçadan devşirdiği kelimeler kayda değerdir. Evliya’nın Kafkaslar üzerindeki kayıtları bu kavimler için bir şanstır. Ve seyyahımızın dehasının işaretidir. …
42 yılda yapılan bu seyahatler muhteşem bir eseri meydana getirmiştir.    AtlasTarih, Sayı 5, 2011, sayfa 54,57
UNESCO 2010 Ekim ayında ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin 400’üncü doğum yılına rastlayan 2011 yılını anma yıl dönümleri kapsamına almıştır. Dil, halk bilimi, sanat tarihi, topografya, dinler tarihi, tasavvuf tarihi ve yerel tarih vb. araştırmaların en önemli kaynaklarından olan Seyahatname’siyle ünlü Evliya Çelebi’nin 2010 yılı boyunca dünyanın çeşitli ülkelerinde ve Türkiye’de etkinliklerle anılması planlanmıştır.
Kaynakça :
Dankoff, R. (2004a). An Ottoman Mentality: The World of Evliya Çelebi. Leiden – Boston: BRILL.
Eren, H. (1972). Evliya Çelebi ve Anadolu Ağızları. Bilimsel Bildiriler. Ankara: TDK Yayınları. 113-119.
Karamuk, G. (1997). Evliya Çelebi’nin Kültür Tarihindeki Yeri. Çağdaş Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış, Nevin Önberk Armağanı içinde (ss. 133-145). Ankara.
NTV Tarih, Mart 2011, Sayı 26.
Şavk Çelik, Ülkü. (2011). Sorularla Evliya Çelebi. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü. Ankara.
www.turkiyat.hacettepe.edu.tr