Koreli / Nezihe Altuğ

KORELİ
Beytullah ÖZİLHAN'NIN Yeni Romanı " KORELİ" Mayıs ayında çıkacak.Tüm kitapevi raflarında sonsuza dek yerini alacak...

KORELİ

Beytullah ÖZİLHAN “Daha insanca bir dünyanın romancısı!

Barış sevgi ve bir arada yaşama düşüncenin tözünü veren, insanlığı doğayı ancak sevginin kurtarabileceğini imleyen insanımızı oluşturduğu töreleriyle kavrayıp yansıtan, daha insanca bir dünyanın romancısı ilk kitabı Kaval’dan sonra ikinci kitabı Koreli ile yine okur karşısında!
Onu okurken heyecanlanmayı, zevklenmeyi bir yenilik duygusuna kapılmayı anlıyorum daha çok… Okumak benim için bir panayıra girmek, bir sirke girmek, bir şenliğe katılmaktır. Koreli, gerçekle düşün, gerçekle yansımanın ilginç bir dokusu. Anlatım biçimi bölümden bölüme değişiyor, kâh o-anlatı, kâh ben-anlatı. Ama birinci tekil kişinin anlatıcı olduğu bölümlerde sık sık rapor etme, hikâye anlatma gibi üçüncü tekil anlatımda çokça yararlanılan tarzlar yer alıyor. Geriye dönüşler romanın başkişisi Koreli ve Remzinin çocukluk ve ilk gençlik anılarını, geçmişteki gerçeklik yaşantılarını ve okuyarak edindiği bilgileri işliyor ve roman dokusu içinde oldukça büyük bir yer alıyor. Geçmişte gelecek hayalleri kahramanların geriye dönüş tekniğiyle yansıtılmış gerçekleşmemiş düşleri.
Anlatmak için anlatmak konusu, anlatılandan çok anlatmanın tadı olduğu düşüncesi hâkim. Birbirlerinin karşıtı diyebileceğimiz düşünceler, çelişen görüşler adeta sırf anlatmanın keyfini çıkaran bir yazarı ortaya koyuyor.
Polisiye roman türüyle hesaplaşma diyebileceğim bir eğilim. Anlam farkı ve yöresel çağrışım yükü olan kelimeleri, kökenine bakmaksızın kullanıyor. Romanda canlanan dünya günümüz Güney Doğu Anadolu gerçeği. Bu tür romanlarda karşımıza çıkan olay örgüsü bizi düşündürür. Acaba olaylar böyle gelişmeseydi sonuç ne olacaktı deriz. Ama bir süre sonra da bunun yanıtını veririz. Öyleyse! Sonuçları anlatmak için yazılmıştır; ya da onun için “vardır”. Bu demektir ki, o süreç önceden sonuçları doğura doğura yaşanmış ve bitmiştir, şimdi iş o yaşananı anlatmaktır… Romancının görevi sanki yalnızca, olup biteni o kaçınılmaz yazma ediminin içinden geçirerek okuyucuya sunarken, gerekli “işçiliği” yapmaktır.
Yazarımız bunu çok usta bir biçimde başarmıştır. Yazmanın ve yazarak anlatmanın etkinliği yani onun seçmeciliği, sıralamacılığı, kendisine göre bir mantık zinciri oluşturması roman yazmanın en temel kuralıdır. Romandaki kahramanlar romancı arasındaki diyalektik etkileşimin en yoğun biçimde yaşandığı yazmanın iç serüvenini yaşamımıza ve yakalamamıza olanak da veren bir kesimdir. Bu da ustaca yapılmıştır.
Roman öyküsü tek kelimeyle dile gelmiştir. Bölüm araları ünlü düşünür ve yazarların alıntılarla zenginleştirilmiştir. Alıntılardaki düşündüren bakış açısını romanın metniyle sağladığı yakınlıkla daha iyi anlarız. Atmosfer ve zaman öğelerinin ustalıkla kullanımına bağlı olduğu kadar, yazarın karakter çizimi konusundaki tutumuna da bağlıdır. Neredeyse rastgele seçilmiş gibi görünen taşların nefis bir bütünlük sağlayan bir mozaik oluşturduklarını görürüz. Yani “ evet evet bunları buna benzer şeyleri ben de yaşadım bunu ben de yazardım deyip yine bireysel özdeşleşmeye kadar varan kişisel heyecanları ya da sorgulamalar da yaşıyoruz, ancak sonunda bir ağ gibi örülen o değişik ipuçlarının olayı yavaş yavaş sürüklediği ürpertici bütünlük karşısında haddimizi çok iyi bilerek yazarı bir kez daha kutluyoruz.
“Koreli” hikâyenin kendisinden çok hikâye anlatma üzerinde duran bir romandır. Gerçek öyküler gerçek yaşamlardır anlatılanlar, kurmaca değildir. Güney doğuda her yerde umutsuz bir kişilik parçalanması görülmektedir ve bu parçalanmayı, yabancı bir gücün binlerce yıldır süregelen komplosuna bağlamaktadır. Ülkeye hâkim olmak isteyen bu güç, amacına erişebilmek için insanları yok etmek ve aynı zamanda insanlara yeni bir kimlik aşılamak için kullandıkları modern araçlardır. Halkın çoğunluğu yabancılaşmıştır, kendi anılarını yitirmişlerdir. Kendi gerçekleri yok olmuş, onların yerini hayaller almıştır. Türk ruhu değil de adeta yabancı bir ruh tabi olmuştur.
Bunu yapanlarda sahte kimliklere başvurmuşlardır. Kendilerine takma adlar koymuşlardır. Bir başkası olmak hissinin verdiği sarhoşluğun zevkine varmışlardır. Her takma ad değiştirişte kişilikleri de değişmiş, her kişilik değişmesiyle birlikte dünyanın yorumlanması da değişikliğe uğramıştır. Dünya onlara, her yeni okunuşunda farklı anlamlar kazanan bir ansiklopedi gibi gelmiştir. Böylece de kendi kişiliklerinden olduklarını fark etmişler ve sonunda Türklere karşı hazırlanan bu komplonun kurbanı kendileri olmuşlardır.
Bir oyun yaratıyor her roman yazışında Beyto Hocam herkes coşkuyla okuyor onu. Çünkü onu okurken ağzım açık, hayranlıkla, ama birazda yaşadıklarıma inanmazlık içinde okuyorum onu, her kahramanı yerleştiriyorum belleğime, her sözünü sımsıkı tutuyorum kulağımda! Ağlıyorum ağlıyorum onunla birlikte, ülkemin bu yöresine!
Nezihe ALTUĞ
03.03.2011
İSTANBUL