Gözyaşı Sarayı / Alev Aksoy Croutier

Alev Aksoy Croutier bu romanda tutkulu bir aşkın öyküsünü Paris kentinde başlatıyor: 1896 yılı civarında Sultan Abdülaziz döneminde Fransa’da ikinci imparatorluk sürmektedir.
Ve bu sırada Süveyş Kanalı iki kıtayı birleştirmek üzeredir.
Başarılı bir şarap tüccarı olan Casimir, altın renkli bir sonbahar günü Paris’te dolaşırken,Şark ürünleri satan loş bir galeriye girer. Nargile, sarık ve hançerlerin arasında
bir minyatüre rastlar: Fildişi renkli, bir gözü sarı bir gözü mavi, büyüleyici bir kadın tasviridir bu…
O gece elindeki minyatürle uykuya dalan Casimir, rüyasında kendini kubbeler ve minarelerle dolu gizemli bir şehirde kaybolmuş görür. Ardından tutkusunun esiri bir

kişi olarak ailesini, ülkesini, her şeyini terk ederek denizler ve çöller aşar, kendini

rüyasının şehri İstanbul’da bulur.

Acaba Casimir aradığı bu kadınla karşılaşacak mıdır?

Bu gizemli öykü Croutier’nin akıcı üslubuyla ve Ayşen Anadol Türkçesiyle sunuluyor.


YANKILAR

Şehrazat’ın anlattığı masalların sadece biri yasaktı. Yasaklanan bu masal

doğulu bir kadın ile Batılı bir erkek arasındaki erotik bir tutkuyu anlatıyordu…

Alev Aksoy Croutier işte tam da bunu başarıyor. Gözyaşı Sarayı

adlı eserde, âşıkların içine düştüğü çözümsüz durum bizi de içine çekiyor.

Bunu sofistike bir hikâye ustasına has bir yetenekle başaran Alev Croutier,

kullandığı sinematografik imgelerle, çiçekleri koklamamızı, şarapları

tatmamızı ve rengârenk minyatürleri ve nefes kesici günbatımlarını

görmemizi sağlıyor.

FATIMA MERNISSI


Bir Türk bahçesindeki musiki gibi yumuşak ve şiirsel.

Büyüleyici bir aşk masalı…

ISABEL ALLENDE

Yazar, 1860’ların İstanbul’unda rüyalardan, büyüden ve yasak aşktan

beslenen bir hikaye örmüş. Hikayesinin mekanı olarak sırlarla dolu bu

binlerce yıllık şehri seçen Croutier, bu sayede günlük ağacının buhuru

kadar zengin ve çağrışımlarla dolu bir dil kullanarak aşkın dile gelmez

kurallarını keşfediyor. Kitabın her bir bölümü bir mücevher gibi ışıldıyor.

-WASHINGTON POST


Balzac’ın Altın Gözlü Kız’ı kadar tutumlu ve simetrik bir yaklaşımla

kaleme alınmış olan bu kaçınılmaz aşk hikayesi, okuru hem bildik hem

de şaşırtıcı bir yolculuğa çıkarıyor. Yazar, Fransız gezi edebiyatının ve

İran masallarının geleneklerini takip etmekle birlikte, hikayenin her bir

dönemecine taptaze ayrıntılar eklemeyi de başarıyor. Yazarın zengin

ve ölçülü üslubu bu rakip geleneklerden besleniyor. Tek bir sözcük bile

gereksiz değil.

-LOS ANGELES TIMES

Zarif, sade, lirik bir üslup ve özenle işlenmiş, büyülü bir güce sahip,

rüyayı andıran bir hikaye. Croutier’nin ilk romanı bu özellikleriyle

Oprah’nın okuma listesine girmeyi hak ediyor. -Historical Reviews

Croutier’nin kumaş gibi dokunmuş metni gerçekten göz kamaştırıcı.

Okurda başka bir çağa, daha güçlü aşklara ve benzeri akıldışı isteklere

yönelik bir özlem hissi yaratıyor.

-LOS ANGELES SUNDAY TIMES


Usta bir yazardan mükemmel bir hikaye. Croutier dili ve dilin farklı

katmanlarını öyle bir işliyor ki, insanı başka bir dünyaya, başka bir çağa

götüren bu romanın rüyalara özgü semavi niteliği iyice ön plana çıkıyor…

Croutier, hikayesinde okuyucunun doldurması gereken bazı boşluklar

bırakarak, hem teknolojinin damgasını vurduğu çağımıza yakışır

derecede etkileşimli olmayı başaran, hem de aşkın ve şiirin her şeye

yettiği bir başka çağa kulak veren bir eser yaratmış.

-AMAZON COM


Gözyaşı Sarayı, hem kusursuz bir damıtılmışlığı hem de yoğun bir dramatikliği

barındıran bir eser. Bu tıpkı bir narı açıp, içinde panoramik bir

tarih yolculuğunu, iki ayrı kültürün bütünleşmesini ve amansız bir tutkuyu

bulmak gibi bir şey…

-Noelle Oxenhandler, EROS OF PARENTHOOD


Gözyaşı Sarayı’nda Alev Croutier, Doğu’nun geçen yüzyıldaki renkli ve

duygusal ortamı ile düşlerini süsleyen kadını arayan, ama gerçekle yüzleşince

darmadağın olan bir erkeğin son derece etkileyici ve duygu yüklü

öyküsünü bir araya getiren bir goblen işlemiş.

Katherine Newille,THE EIGHT



ALEV AKSOY CROUTIER
Gözyaşı Sarayı
Türkçesi: Ayşen Anadol