Çocuk Suçluluğuna Sosyolojik Bakış / Mazhar Günbey

Toplumsallaşma kanalındaki çocuk suçluluğunun yapıcı bir minvalde tekrar topluma kazandırmak, toplumsallaşmanın olumlu bir aktörü haline getirmek ve toplum için bir katalizör görevi olarak tekrar inşa etmek için; çocuğu suçluluktan kurtarmak gerekir; bunun için izlenmesi gereken yolların bir demetini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Çocuk suçluluğun meydana gelmesinde oynayan faktörlerin ve ihmal edilen durumların kabataslak bir krokisinin ardından yapıcı bir şekilde suçların önlenebilir çözümünü sunduktan sonra genel olarak Türkiye'de çocuk suçluluğuna bakış açısının bir değerlendirmesini yapıp yazıma son vereceğim.

Suç olgusu tarihin en eski çağlarından beri var. Bu olgu tarih arenasından geçmiş tüm toplumlarda yaşanan bir sosyal olgudur. Suç olgusunun Durkheim’in termonolojisinde de toplumsal olarak normal sayılmıştır. Kültürden kültüre değişen suç olgusunun böyle bir özeliği olmasına rağmen, suç evrenseldir. Suçun yetişkin, kadın ve çocuk gibi türleri bulunmaktadır.
Sosyalleşme açısından düşünüldüğünde çocuk suçluluğu özel bir öneme sahiptir. Çocuk suçluluğu 18 yaşın altındaki yaş grubuna dâhil çocuklarımızın karıştığı her türlü suça denir.

Suç işlemiş çocuk ve suç işlemiş yetişkinleri, ilk önce ayrı ayrı bir yargılama sürecinden geçirmeli; çünkü verilecek cezalar, yaşları farklı olan bu iki insan grubu için tehlike teşkil etmektedir. Yaşı daha küçük olan çocuğun topluma kazandırma olasılığı fazladır. Bundan şu anlaşılmasın; yetişkini kurtarmayalım; elbette yetişkini de topluma dâhil etmek için uğraşılmalıdır.

Çocuğu suçluluğa iten durumlar üzerinden durmak gerekir. Çocuğu en fazla etkileyen olgular ilk toplumsallaştığı ailesi, okulu ve çevresidir. Bu olgular çocuğu inşa eder. Bunların yanında ve bu olguları kapsayan toplumda çocuk üzerinde çok etkilidir. Toplumdan etkilenen aile çocuğuna bu yönde bir etkide bırakmaktadır.

Çocuğun ilk sosyalleşme çevresi, ailesidir. Bundan dolayı birey üzerinde en etkili gruptur. Ailenin ekonomik durumu, ailenin az veya çok çocuklu olma durumu bireyin gelişiminde çok önemli olmaktadır.

"Ülkemizde yapılan birçok ankette tek çocuklu ailelerin çocukların suçluluk oranları ile çok çocuklu ailelerin çocuk suçluluk oranlarından daha az olduğunu gösterir. Çok çocuklu ailelerin çocuk suçluluk oranlarının çok, olması yetişkin çocuğun ailenin tüm yükünün altında ezilmesinin bir sonucudur. Çocuk çektiği zorluklardan dolayı kendini aileden dışsallaştırıp suç isler.

Aile de ekonomik yetersizlik çocuğu a-sosyal (toplumsal sapma) davranışlara iten bir diğer önemli olgudur, ekonomik olarak durumu kötü olan ailelerin çocuklarının suçluluk oranlan daha yüksektir, aşağıda yapılan ankette bakıldığında fakirliğin suçluluğun nedeni olduğunu gözler önüne serer.


Toplam 94.memur Çiftçi (Esnaf Tüccar (Diğer Mes. Bilinmeyen
3758 13 2419 217 376 237 496

%3 %64,3 %7,2 %10 %6,3 %10,5

Bu olguların sonucunda meydana gelen suçluluk durumlarını azaltıcı ya da önleyici durumlar geliştirmesi lazım. Aile yapısının demokratikleşmesi ve eğitim olgularına dikkat edilip çocuğa empati yoluyla yaklaşılmalıdır. Ayrıca öğretmenler ve aileler ile sıkı işbirliği yaparak çocukları suç ortamlarından uzak tutmalı, onların bulunduğu ortama suç şebeklerin girmesine izin vermemeli. Bunların yanında, bireyin kendine özgü oluşu ve bütün şartlara rağmen, bütün olumsuzluklara rağmen kendisini ortaya koyuş ve duygusunu da unutmamak gerekir.

Suçlu çocukların yargılama sürecinde yukarda aktardığım gibi hep topluma kazanım düşüncesi taşınmalıdır. Suçlu çocuklara; kişilikleri ve içinde bulundukları koşular dikkate alınarak bir yargılama süreci yapılmalıdır. Çocukların çok farklı gereksinimleri göz önünde tutularak bu yargılama yapılmalıdır. Çocuk hakkında alınacak tüm kararlarda ve yürütülecek tüm etkinliklerde çocuğun yararı ön planda tutulmalı. Çocuğun zorunlu haller dışında ailesinden ayrılmaması lazım.

Görüldüğü gibi yargılama sürecinde çocuğu kazanmak (topluma) için olumsuz şartlar dâhilinde ceza ve uygulama yerine, yapıcı ve onarıcı önlemler alınarak çocuğu topluma kazandırmak için uğraşılmalıdır. Bu durum aslında sadece çocuklarla sınırlı olmamalıdır. Her yaştan suçlular için yapıcı-kazanım bir yol oluşturulmalıdır. İnsanoğlu yaşayan dünyada, yaşayan dünyalardır.

Sosyolojik bakışın sonucundan başta belirttiğim gibi Türkiye üzerinden bir değerlendirme yapıp yazımı noktalayacağım.

Aşağıda vereceğim örneklerden anlaşacağı üzere Türkiye bu konuda yeterince duyarlı bir eylem çizgisini yakalayamamış.

Türkiye, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde yürürlüğe giren, çocuk hakları sözleşmesini hiç dikkate almadan çocuk suçluluğu olgusunu yapıcı olmayan yöntemler dâhilinde gerçekleştirmektedir. Bu sözleşmeye göre: Çocuğu sosyalleşme aşamasından tutmamak ve sonraki hayatında toplumda hasarlara neden teşkil olmasın diye önlemler alınmalıdır. Bu minvalde düşünülüp Türkiye'deki çocuk suçluların karşılaştığı tablo göz önüne getirildiğinde anlatılanlardan hiçbir eser bulunmuyor. Türkiye'de birden çok, çocuk suçluluğu olmuş; fakat birkaç örnekle sanırım durumu hissedilebilir ve anlaşılabilir kılarız.

-Gaziantep'te baklava çalan çocuklara 22 yıl hapis cezasının verilmesi...

-Aydında 1 TL gasp ettikleri için 22 yıl hapis cezası istemiyle dava açılan, çocuklardan biri 22 yıl hapis cezasına, diğer beşi de 11 yıl ve 8 ay hapis cezasına çarpıtılmaları...

-Adana'da marketten 11 TL değerinde kaşar peynir çalan 17 yaşındaki ayakkabı işçisi 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarpıtıldı.

Görüldüğü gibi Türkiye hukuk sistemi aynen, Victor Hugo 'nun Sefiller adlı romanın kahramanı olan Jean Valjean'nın fırından çaldığı bir ekmek için yıllarca hapis cezasına çarpıtılması gibi, Türkiye’de de çocuk suçluluğu bu bağlamda ‘ölümsüzleşiyor.’

Kaynakça:
--H.ÖKÇESİZ(1996):Hukuk Felsefesi Ve Sosyolojisi Arkivi, istanbul:Alkım yayınevi
--L.GÖÇ(…): Çocuk Şuçluluğu Ve Polisin Yaklaşımı: Yüksek Lisans Projesi
--Milliyet Gazetesi