Kayıp kıtanın peşine düşmek / Abidin Parıltı

İnsanlık tarihi kadar eskidir aydınlıkla karanlığın savaşı. Bu savaşım sürerken bütün badireler atlatılıp da sonuca gelindiğinde ki her defasında karanlık kazanacak gibi görünür ama yanılır- aydınlık kazanır.

İnsanlık tarihi kadar eskidir aydınlıkla karanlığın savaşı. Bu savaşım sürerken bütün badireler atlatılıp da sonuca gelindiğinde
-ki her defasında karanlık kazanacak gibi görünür ama yanılır- aydınlık kazanır. Yazılı anlamda Gılgameş'deki akrep kralın fersah fersah karanlığı aşıp aydınlığa kavuşmasıyla başlayan bu inanış binlerce yıldır işlenmiştir, işlenir. Bu anlayış biraz da ölüme karşı duyulan korku, insanın hayattaki anlam arayışı ve umuda duyduğu sonsuz ihtiyaçtır da. Ama bugüne bakıldığında umut biraz da yara almış görünüyor. Çünkü artık her zaman aydınlık kazanmıyor. Ve aydınlıkla karanlık bu kadar keskin çizgilerle birbirinden ayrılmıyor.
Beş bin yıl öncesi
Ayhan Çorbacıoğlu'nun ilk kitabı olan Atlantis'ten İstanbul'a da bu çatışmayı geçmiş ile geleceğin, hatta görülmeyenin iç içe geçtiği bir kurguyla işlemiş. Fantastik olarak değerlendirilebilecek bu dünyanın mekanları ise, tarihin en büyük gizemlerinden Mu Uygarlığı'nın bir kolonisi olan Atlantis ile bugünün İstanbul'udur. Roman günümüzden bin beş yıl önce Uygur yurdunda başlar. Uygur yurdunda obanın lideri Kutluğ ve emrindeki yaratıklar Kadim El Yazmaları sandığını korumakla sorumludurlar. Bu el yazmaları eğer art niyetli güçlerin eline geçerse insanlık bir daha Atlantis'i yaşamak zorunda kalacaktır. Peki nedir Atlantis'in akibeti? On dokuzuncu yüzyılda J. Churchward tarafından ortaya atılan, sonrasında onu izleyenlere ve aynı görüşü paylaşan araştırmacılara göre geçmişte üzerinde ileri bir uygarlığın bulunduğu, Pasifik Okyanusu'nda bir kıta vardı. Yüz bin yıldan fazla bir zaman önce bu kıtanın üzerinde günümüz uygarlığından birçok alanda daha ileri sayılabilecek bir uygarlık bulunuyordu. Sonraki zamanlarda ise bu kıta sular altında kalır. Yazarımızın da arkasında durduğu bakış ise kıtanın sular altında kalışından sonra kurtulanlardan bir grubun Uygur yurduna yerleştiği ve Türklerin kökeninin de Atlantis ve Mu uygarlığına dayandığıdır. Romanda Uygur yurdundaki Kutluğ'un emir erleri olan yaratıklar görevlerinde başarısız olurlar ve kadim el yazmaları Karanlık Güçler'in eline geçer. Uğursuz zamanlar başlamıştır artık. Bu yazmalar doğunun kadim ve gizil bilgilerini bugüne taşıyan tek ve gerçek nüshalar olarak değerlendirilir. Yazmalar, Karanlık Güçler'in eline geçtikten sonra Uygur yurdu bir anda karlarında altında kalarak yok olur.
Karanlık Güçler'in sandığı açması ise hiç de kolay değildir. 1977 yılının sonunda gezegenler bir dakikalığına sandığın açılması için uygun hale gelecektir ve bu güçler tam bu anı beklemek zorundadırlar. Sandığın açılma yeri ise dünyanın sıfır noktası olarak değerlendirilen İstanbul'dur. Karanlık Güçler ise sandığı açmak için Sümer döneminin en önemli simya ustası Uggae'yi uyandırır ve görevi ona verir. Ancak tam da bu anda İstanbul'da bir yayınevinde çalışan Vahdet ve yine Kutluğ gibi sözlü kültürün temel karakteri yaşlı bilge olarak değerlendirilebilecek Müçteba devreye girer. Karanlık Güçler ve aydınlık güçler olarak değerlendirebileceğimiz Vahdet, Müçteba arasındaki savaş da başlar. Çünkü tıpkı iki bin yıl önce olduğu gibi bugün de insanlık yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ve yine dünyayı Türkler kurtaracaktır. (Soru: Neden dünyayı hep Türkler kurtarır acaba? Bu bir kompleksin neticesi mi?)
Atlantis'ten İstanbul'a bu gizem üzerine kurulmuş başarılı mistik ve fantastik bir macera romanı olarak değerlendirilebilir. Sağlam bir kurguya sahip bu roman bazı yerlerde yazarın düşüncesini iletme, bilgi verme ihtiyacından dolayı sekteye uğrar. Bunun nedeni yazarın ezoterik felsefe konusunda donanımlı olması (ki bu romanda oldukça belirgindir. Konunun ilgilileri romanı ayrıca bunun için bile okuyabilirler) ve bu bilgileri paylaşma ihtiyacı duymasıdır. Ancak romana kurgusal bir dünya olarak bakıldığında bu romanın en zayıf halkasıdır. Geçmişin dünyası ve bugünün dünyası atmosfer açısından oldukça başarılı bir biçimde yaratılmış, düşünsel noktaları yazarın baktığı yerden doğru tespit edilmiştir.
·  ATLANTİS'TEN İSTANBUL'A
Kadim El Yazmaları'nın Peşinde
Ayhan Çorbacıoğlu, Güzel Dünya Yayınları, 2006, 391 sayfa, 16 YTL
.
Daha önce şurdayayınlanmıştır.